31 Ağustos 2013 Cumartesi

TEDAVi SÜRECiNDE DUYGULARI KONUŞMADAN PAYLAŞMAK

(* BU YAZI HAKKINDA FACEBOOK SAYFAMIZDA VEYA BLOGDA YORUMDA BULUNABiLiRSENiZ SEViNiRiZ)

Kanser tedavisi süresince ve sonrasında fiziksel sağlık ve duygularınız düzensiz bir şekilde dalgalanabilir. Bazen siz çevrenize nasıl hissettiğinizi söylemekte zorlanırsınız, bazen de onlar size sormakta.

Eğer kendinizi konuşarak ifade etmekte zorlanırsanız, deneyebilecekleriniz şunlar olabilir;
* Günlük tutmak, e-mail yada bloglarda yazmak. Unutmayın bazı kişiler iki günlük tutarlar; biri özel, biri paylaşılabilir,
* Resim, çizim, elişleri yapmak yada müzik.
* Ve çevrenizdekilere nasıl hissetiğinizi gösterecek bir “DUYGU TERMOMETRESİ” yapmak.

Duygu termometresi yapmak için hissedebileceğiniz duyguları düşünüp, yazıp, bu duygular arasında hareket edebilecek bir ok yerleştirin. Bu termometreyi o günkü hislerinize göre (Bana Sarılmanızı İstiyorum – Biraz Yalnız Kalmak İstiyorum – Biraz Ağrım Var, Lütfen Yavaş Sarılın – Yorgun Hissediyorum, Yardım Edermisiniz? – Çok İyi Hissediyorum, Eğlenceli Birşey Yapalımmı? gibi ) ayarlayıp çevrenizdekilerin görebileceği bir yere, örneğin buzdolabı kapağına yada masanın üzerine bırakmanız paylaşımınızı kuvvetlendirecektir.

Kaynak: Emotions and Cancer, The Cancer Council NSW 2010

* Pembeye ve Hayata projesi olarak benzer bir duygu termometresini magnet formunda hazırlayarak tedavi sürecinde dağıtmayı planlamaktayız. İhtiyaç hissetmiş olduğunuz duygu ve düşüncelerden bu termometre üzerine eklenmesini istedikleriniz var ise facebook sayfamızdaki post altında ya da blog yorum bölümüne yazmanız projemize katkı sağlayacaktır. Şimdiden teşekkür ederiz.
Zindelikler...

27 Ağustos 2013 Salı

MEME KANSERi SONRASI TANI RiSKiNiN YÜKSELDiĞi OVER KANSERiNDE ERKEN TEŞHiS iÇİN YENi UMUT



26 Ağustos 2013 – CANCER Journal & ACS & Health News

Bildiğiniz gibi meme kanseri sonrası, özellikle de aile içerisinde meme kanseri geçmişi ya da over kanseri geçmişi (baba tarafından da gelebilen) bulunuyorsa over kanseri tanı riski yükselmektedir.

Güvenilir bir tarama yöntemi bulunmadığından “Sessiz Öldürücü” adı verilen, birkaç semptomla kendisini gösteren ve tanı konulduğunda çoğunlukla ileri evrede bulunan bu kanser türünün hemen hemen %100 doğruluk payı ile erken teşhis edilerek yakalanabileceği dün “Cancer” Journal Online da yayımlanan bir araştırma ile yeni bir umut oluşturmuştur.

4051 kadının 11 yıl süre ile izlendiği, over kanseri erken tanısı ve CA 125 (karbonhidrat antijen 125) arasındaki ilişkiyi gösteren araştırma sonuçları dün American Cancer Society “Cancer” online saysında açıklanmış ve ana hatları ile The University of Texas MD Anderson Cancer Center tarafından yürütülen araştırmada over kanserinin erken teşhisinde CA 125 kan testi ve risk içeren grubun transvajinal ultrasona (TVS) yönlendirilmesiyle daha önce başarısız bir tarzda kullanılarak tam sonuç alınamayan CA125 testinin hemen hemen %100 doğruluk payı ile kullanılabildiği belirtilmiştir.

Yeni araştırma ile CA125 de meydana gelen değişimlerin ROCA (Over Kanseri Risk Algoritması) kullanılarak incelendiği, düşük risk grubunda öngörülenlerin 1 sene sonra, orta risk grubunda öngörülenlerin 3 ay sonra, yüksek risk grubunda bulunanların ise ek ağrısız transvajinal ultrason ile hemen incelemeye alınması ile teşhislerin yüksek doğrulukla gerçekleştirildiği Houston M.D. Anderson Cancer Center Jinekolojik Onkoloiji Profesörü Dr. Karen Lu tarafından detaylı bir şekilde özetlenmiştir.

Atlanta’ da bulunan American Cancer Society Meme ve Jinekolojik Kanserler Direktörü Debbie Saslow da araştırmanın çok uzun zamandır yaşamadıkları bir heyecan yarattığıni belirterek, tanı koymayı değil, bu araştırmada yakalandığı gibi tanıyı erken koymayı hedeflediklerini ekleyerek daha kapsamlı araştırmalara devam edileceğini açıklamıştır.
İngiltere’ de 200.000 kadın üzerinde devam eden çalışmanın tam sonuçları ise 2015 yılı içerisinde elde edilecektir.

Bu umut verici araştırma algoritmasının ülkemizde kullanımına başlaması ve literatüre girmesi her ne kadar zaman alacak olsa da yıllık ve üç aylık CA125 değişimlerinin izlenmeye alınacağı belirgindir. Doktorlarınız ile konuşup fikirlerini ve onaylarını aldıktan sonra şimdiden bu basit kan testini yaptırarak uzun vadeli sonuçlarını saklamanız gelecekte bir rekrospektif risk çalışmasında sizlere çok yardımcı olacak bilgiler sağlayabilir.

Zindelikler Dileriz...

Araştırmaya Katılan Kurumlar :
* Department of Gynecologic Oncology and Reproductive Medicine, The University of Texas MD Anderson Cancer Center, Houston, Texas
* Biostatistics Center (Harvard Medical School), Massachusetts General Hospital, Boston, Massachusetts
* Office of Translational Research, The University of Texas MD Anderson Cancer Center, Houston, Texas
* Department of Diagnostic Radiology, The University of Texas MD Anderson Cancer Center, Houston, Texas
* Department of Clinical Cancer Prevention, The University of Texas MD Anderson Cancer Center, Houston, Texas
* OGA Medical Center, Houston, Texas
* Women & Infants Hospital, Brown University, Providence, Rhode Island
* OB/GYN Associates of Dallas, Dallas, Texas
* Women's Clinic, The Iowa Clinic, West Des Moines, Iowa
* The University of Texas Family Physicians, Houston, Texas
* Geffen Cancer Center and Research Institute, Vero Beach, Florida
* Department of Pathology and Clinical Pathology, The University of Texas MD Anderson Cancer Center, Houston, Texas

25 Ağustos 2013 Pazar

SEVDiKLERiYLE iLGiLENENLERDE STRES


Yüksek çözünürlükte grafik için lütfen Pinterest linkimizi http://pinterest.com/pin/390265123930330090/ tıklayınız. Kategorize edilmiş tüm infografiklere http://pinterest.com/pembeyehayata linkinden ulaşabilirsiniz.

Zindelikler dileriz ...

YAŞAYAN SIVILAR ve ViTAMiNLi BiTKiLERi PiŞiRMEK



Sağlıklı bir beslenme stilinin en önemli karakteristiği vücudun hızlı bir şekilde sıvı haline çevirebileceği besinler tüketmektir.

Bir bitkinin suyu, vücudumuzdaki kan gibi, yapılandııcı ve besleyici tüm içeriğe sahiptir. Sindirim işlevinde öncül olan yiyeceği absorbe edip sıvı haline dönüştürmek ve kan dolaşımımıza katılmasını sağlamaktır. Bu anlamda insan vücudu tam bir meyve/sebze sıkacağı olarak düşünülebilir.

Pişirilmiş besinler hayati önem taşıyan sıvıları içermezler. Enzimlerin yok olduğu ısıya gelmeden önce ilk kaybolan ise suyun kendisidir. Bu nedenle vücut pişirilmiş yiyecekleri emerek kullanabileceği forma sokmak için oldukça fazla bir güç ve zaman harcar. Bir dilim ekmeği veya bir bifteği sıvı haline getirmek için gereken enerji miktarını tam olarak tahmin etmemiz gerekmese de sindirim sisteminin en büyük enerji kullanıcımız olduğunu fark etmemiz zor değildir.

Şimdi de bizlere gerekli olan vitaminlere bakalım;
A. D. E ve K vitaminleri yağda çözünen vitaminlerdir ve kızartma işlemi sırasında bozularak kullanılamaz hale gelirler. Suda çözünen C ve B12 dahil birçok B grubu vitaminleri ise yüksek ısıda hasar görürler.

A vitamini eksikliği akne ve cilt bozukluklarına yol açar. A vitamininin bitkisel formu olan beta-karoten roka, tere, brokoli, ıspanak, hindiba, kantalup kavunu (içi turuncu ve ağlı tipte olanlar) ve havuçta bolca bulunur.

E vitamini de kızartıldığında tamamen bozulur ve eksikliği kalp hastalıkları ile sindirim sistemi sorunlarına yol açar. En güçlü E vitamini kaynağı ise zeytinyağıdır.

Doğal E vitamini kabul edilen tokoferol kndisine sağlık açısından yüz çizgileri, cilt kırışıklıkları ve kalp hastalıklarına yönelik bir kullanım alanı bulmuştur. Fakat en değerli ve pahalı E vitamini formu tokotrienol’ dur. Doğada bitkilerin özellikle çekirdek ile tohumlarında bulunan tokotrienol ısıya karşı çok hassas olduğundan çok çabuk bozulabilmektedir ve kesinle çiğ formda tüketilmelidir. Alfa-tokotrienol normal E vitamininden 50 kat, delta-tokotrienol ise 200 kat daha güçlüdür.

Zindelikler dileriz...

24 Ağustos 2013 Cumartesi

DAHA AZ ASLINDA DAHA UZUN MU?

 
Son yıllarda artan araştırmalar geniş kapsamlı cerrahi müdahale, ağır kemoterapi ve uzun radyoterapi gibi agresif metodlarının kanser hastalarının tedavilerinde öngörüldüğü kadar gerekli olmadığını göstermiştir.

Geçmiş yıllarda erken evre meme kanseri tanılı kadınlarda radyoterapi desteği ile lumpektomi (meme dokusunun en az miktarının çıkartılması) yerine mastektomi (meme dokusunun tamamının alınması) hatta çift mastektomi tercihinde artış görülmüştür. Doktorların da hastalarına bilgi vermiş olduğu gibi klinik araştırma ve istatistiklerde mastektominin riski düşürdüğü hakkında herhangi bir kanıt yoktur. İçerisinde bulunduğumuz senenin başlarında bitirilen yeni rekrospektif (geçmişe dönük) çalışmalarda ise hem bu istatistiki bilgi yeniden kanıtlanmış hemde bir grup kadında daha az cerrahi müdahalenin daha etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

“Cancer” dergisinin Nisan 2013 sayısında yayımlanan araştırma ve diğer benzeri sonuçlara ulaşan araştırmalar desteğinde “Daha Az, Daha Uzun” fikri bir kanser tedavisinde geniş taban kazanmaya başlamıştır. N. Carolina, Dunham’ da bulunan Duke Cancer Institute adına araştırmayı yöneten meme cerrahisi bölüm başkanı Dr. Shelley Hwang, eskiden hastaların meme kanseri türleri içerisinde en agresif olanına sahiplermiş gibi tedavi edildiğini çünkü bilgilerinin günümüzde olduğu kadar yüksek olmadığını belirterek, şimdiki uygulamada doktorların türden türe farklı metodlar uygulayarak daha az ile daha iyi sonuçlara ulaşılabildiğini belirtmiştir.

Dr. Hwang, mastektominin özellikle genç, eğitimli ve sosyal durumu yüksek olan kitle içerisinde yayılmaya başlamasının görülmesi ile alarm durumuna geçtiklerini belirterek şöyle devam etmiştir; “Mastektominin tek seçenek olduğu eski günlere dönmeye başladığımızı görünce panik olduk. Düşündüğümüz, bu eğitimli kadınların doktorlarının önerilerinin tersine bir yol izlemiş olduklarıydı. Bu kadınlar birşeyin peşindemiydiler, araştırmamız gerekiyordu. Bizim ek radyasyon riski ve ek maliyet çıkartarak farklı bir sonuca ulaşamadığımızı mı düşünüyorlardı?”

Bu soruların cevabına ulaşmak için Hwang ve arkadaşları Californiya eyaletinde 1990 – 2004 yılları arasında evre I ve II meme kanseri tanısı konulmuş 112.000 kadını incelemeye almışlar ve minimum 5 yıl takip etmişlerdir. Araştırma sonrasında lumpektomi+radyoterapinin mastektomiden daha etkili olduğu ve en büyük farkın da 50 yaş üzeri ve hormona duyarlı türde tümör bulunan kadınlarda görüldüğü sonucuna ulaşılmıştır. Bu grup kadınlarda tanı sonrası ilk 5 yıl içerisindeki risk mastektomi grubuna göre %13 daha az bulunmuştur.

Houston’ da bulunan Teksas Üniversitesi M.D. Anderson Cancer Center cerrahi onkoloğu Isabelle Bedrosian bu çalışmanın geçmişe dönük yapıldığını ve ileriye dönük araştırmaların gerekli olduğunu belirterek şu açıklamayı yapmıştır; “Lumpektomiye yönelen kadınların seçimi hiçbir zaman mastektomiye yönelen kadınlardan kötü değildir. İyi sonuçlara ulaşmak için radikal olmaya gerek yoktur.”

Değişen bazı şeyler de artık daha az lenf nodlarının alınmasıdır. “Journal of the American Medical Assosciation”da 2011 senesinde yayımlanan ve pozitif sonuçlu sentinel nod biopsisi sonrasında fazla lenf nodu alınan erken evre meme kanseri tanılı kadınların hayat riskinde hiçbir değişim bulunmadığının belirtildiği çalışma sonrasında artık cerrahlar 15-20 lenf nodu yerine 1 ya da 2, bazı koşullarda da hiç almamak yöntemine başlamışlardır. Dr. Hwang bu sayede büyük bir avantaj elde edildiğini ve el ile kollarda şişme yaratan lenfödemde de azalma sağladıklarını belirtmiştir. Yine de Hwang ve arkadaşlarının hedefi şudur; “ Yaklaşımlarda daha derin değişiklikler yaratmalı ve en fazlasını yapmanın en iyisi olduğu hissinden ve kültüründen kurtulmalıyız. Değişim zor olsa da bunu hastalarımıza borçluyuz.”

Kaynak : Cancer Today Magazine, Yaz 2013, Alexandra Goho, Teknoloji Muhabiri, Boston

23 Ağustos 2013 Cuma

BUĞDAYÇiMi SUYU ELDE ETME METODLARI -3 - EL ÇEVRiMLi BUĞDAYÇiMi SUYU SIKACAĞI

İçerdiği vitaminler, mineraller ve enerji ile tedavi süreci ve sonrasında en gerekli besin takviyelerinden olan buğdayçimi suyu makinesi ve çimlendirme aparatını "Pembeye ve Hayata" olarak uygun şartlarda tedarik etme projemiz bulunmaktadır. Konu ile ilgili detaylı bilgi almak isteyenler pembeyevehayata@gmail.com adresine mail ya da facebook sayfamıza mesaj atabilirler.

BUĞDAYÇiMi SUYU ELDE ETME METODLARI -3 -

EL ÇEVRiMLi BUĞDAYÇiMi SUYU SIKACAĞI

Ufak porsiyonlarda yeşil içecek elde etmenin en kolay yolu temizliği de oldukça kolay olan manuel bir buğdayçimi sıkacağı kullanmaktır.

Teknik açıdan bakıldığında buğdayçimi el sıkacakları buğday çimi ve ince yapraklı yeşil sebzeleri sıkabilmek için tasarlanmışlardır. Çalışma prensipleri ilk adımda çimi ezmek, ikinci adımda da sıkmak üzerine kuruludur. Aralarında bazı farklar bulunsa da buğdayçimi sıkacakları en kaliteli yeşil suyu en verimli bir şekilde sizlere sunar. Tek dezavantajları ise diğer sebze ve meyveler için kullanamamanızdır.

Tüm meyve/sebze sıkacakları elektrik ile çalıştığı halde buğdaçimi sıkacağı bir krank çevrimi ve el gücü ile çalışır. Buğdayçimi suyunu elde etme tarzı son derece doğru fakat yavaştır. Bu nedenle eğer kendiniz için sıkıyorsanız problem olmayacak ama elde etmek istediğiniz miktar yüksek ise zaman problemi oluşacaktır. Bununla beraber bu yavaş metod sayesinde oksidasyona uğramadan mucizevi yükseklikte klorofil, vitamin, mineral ve diğer besinleri içeren bir yeşil suya sahip olacağınızı unutmayınız.

Lütfen “yüksek hassasiyette” elde ettiğiniz buğdayçimi suyunu buzdolabında saklamamaya ve ilk 15 dakika içerisinde tüketmeye çalışınız. 
Zindelikler dileriz...

KADINLARDA MEME KANSERi TEDAVi SONRASI DÜZENLEMELERi VE KiŞiLiK DEĞiŞiMi






KURAM

Anlatılara dayalı ve niteliksel kanıtlar, kadınların adjuvan meme kanseri tedavisini takip eden aylardaki tedavi düzenlemelerinin kanser olma statüsündeki belirsizliğin sıradan tedavi ile birleşmesiyle ilişkili “güvenlik ağı” kaybı nedeniyle sekteye uğrayabileceğini düşündürmektedir. Bu çalışma, meme kanseri tedavisini takip eden üç ay içerisindeki hayat kalite ve sıkıntılarını ve aynı zamanda da düzenlemelerin kişiliksel ve kavramsal öngörücülüğünü incelemektedir. 89 katılımcı kadın, sıkıntı, hayat kalitesi, sağlık durumu, kişilik değişimleri ve kanser hakkında ortak hissettikleri inançlar ile ilgili üç zaman noktasında incelenmişlerdir; adjuvan tedavisinin sonuna doğru, tedavi bitimini takip eden üç hafta ve tedaviden üç ay sonrası. Sonuçlar, meme kanseri tedavisi sonrası hastaların dikkati çekecek derecede uyumlu olması: düşük seviyelerde kaygı ve depresyon ile iyi seviyelerde sağlık ile ilişkilendirilmiş bir hayat kalitesi bulunduğunu göstermiştir. Bununla beraber kadınlar fiziksel semptomlar, potansiyel iyileşme, “yeni normal” bir hayat kurmak veya “normal hayat” a dönmek konusunda belirli kaygılarda taşırlar. Daha ötesi; sonuçlar tedavi sonrası kişilik değişimlerinin yaygınlığını ve sağlık açısından dikkate değer ölçüde değişimlerin olduğunu da göstermiştir. Sağlık gelişmeleri yapılan düzenlemelerle ilişkili olduğu halde bu değişimler çoğunlukla stres ve sıkıntı öngörmüştür. Kadınların meme kanseri hakkında ortak hissetikleri inançlar onları kişilik değişimi ve hangi davranışlarını değiştirmeleri gerektiğine karar vermeleri anlayışına yönlendirmiştir. Kanser üzerinde kontrolü algılayabilen kadınlar, kanseri kronik olarak değil akut olarak görmüş, kontrol edilebilir nedenlere bağlı vasıflandırmış, kişilik değişimi ve psikolojik faktörlerin iyileşmeyi sağlayacağı inancı ile huy değişimi ve pozitif sağlık düzenlemelerine yönlenmiştir. İnanç ve kişilik değişimlerinin sıkıntı ve elem ile etkileşebileceği öngörülse de araştırma sonuçlarında tutarlı bir bulgu bulunmamıştır. Sonuçta; meme kanseri hastaları tedavi sonrası aktif olarak “yeni normal” bir hayat yaratmaya başlamış ve sağlığa yönelik pozif değişimler bu sürecin çok önemli bir parçası olmuştur. Kadınların kanser hakkındaki inançlarına değer verip, onlara tedavi sonrası kişilik değişimine yönlendirilmiş bir psikoeğitim müdahalesi sağlamak, fiziksel ve psikolojik olarak iyileşmelerine yardımcı olmaktadır.

“Güvenlik Ağı’ nı tekrar oluşturma Stratejileri”

Başetme Teorisi ve Araştırmalar

Tedavi bitimi sonrası en önemli çalışma güvenlik Ağı’ nı tekrar oluşturma, bir başka deyişle kanserin durumu hakkındaki belirsizlik ve tekrarlamasını önleme ile ilgili aktif stratejiler geliştirmektir. Başetme teorisi bu çalışmayı kavramsallaştırmak için bir perspektif sunmaktadır. Lazarus başetmeyi “kişiyi zorlayan ve kişinin öz kaynaklarını aşmış olarak değerlendirilen spesifik dış ve/veya iç istemleri yönetebilmek için süregelen kavramsal ve davranışsal çabalar” olarak tanımlar (Lazarus, 1993). Tedavi seanslarına katılmak ve tedavi süresince rutin medikal kontroller kanserle başetmek için aktif davranışsal stratejiler olarak düşünülebilir. Kişinin sağlığındaki belirsizlikle başetmek için bulunacak yeni davranışsal stratejiler, kaygıyı azaltarak yeniden başlangıç periyoduna uyumu kolaylaştırır.
Araştırmalar aktif başetmenin kronik stres vericileri yoketme ile ilişkilendiğini ifade etmişti. Başetme edebiyatının meta-analizi ise ilgi dağıtıcı teknikler ve inkar kurguları gibi agresif başetme stratejilerinin kısa dönemde iyi, dikkat çekici stratejiler olan aktif izleme ile başetme ve duyusal bilgilere odaklanma tekniklerinin ise uzun dönemde daha efektif olduğunu göstermiştir (Suls & Fletcher, 1985). Sonuç olarak bu yazarlar agresif stratejilerin daha önemsiz ve görece stresli hayat olaylarında iyi işleyebileceğini, diğer dikkat çekici stratilerin ise meme kanseri gibi uzun dönem stres ve yeniden uyum gerektiren olaylarda işleyebileceğini önermişlerdir.
Meme kanseri tedavisini bitiren hastalar kanser ile ilişkilendirdikleri stres vericilerin yönetiminde agresif stratejilerin tersine aktif stratejiler ile daha başarılı olmaktadırlar. Örneğin; tedavi sonrası bilgi araştırmasına yönelen hastaların 6 ay sonra daha kaliteli bir hayatı yakaladığı öngörülmüştür (Ransom, Jacobsen, Schmidt, & Andrykowski, 2005). Diğer bir örnekte, Carver ve arkadaşları (1993) kabullenme, mizah, espri anlayışı ve pozitif çerçeveden bakma gibi başetme stratejilerini kullanan meme kanseri hastalarının daha az koşut zamanlı kaygı yaşadığını kanıtlamıştır.
Bu çalışmaların çoğu kadınların aktif medikal tedavi aldığı dönemlerdeki başetme süreçlerinde izlendiği halde Stanton ve arkadaşları  aynı aktif başetme gayretlerinin hayata tekrar-giriş periyodunu da düzenlediğini gözlemlemişlerdir. Adjuvan tedavisinin bitiminden sonraki 20 hafta boyunca ve üç ay sonrasında kadın hastalar değerlendirilmiştir. Tedavi sonrasındaki 20 hafta boyunca hissettikleri tüm duygularını tamamiyle ifade ederek başetmeye çalışan kadınlar çok daha az kaygı, daha az medikal kontrol ve dinçlik hissetmişlerdir. Agresif kabullenme stili ameliyat sonrasındaki 3 ay boyunca daha az kaygı verici gibi görünsede ameliyattan 1 yıl sonrasına kadar tekrarlanma korkusunu da beraberinde getirmektedir (Stanton, Danoff-Burg, & Huggins, 2002). Bu gurup, kişinin tedavi sonrasındaki 20 hafta boyunca kanser hakkındaki düşünce ve hislerini yazmasının aktif bir başetme metodu olduğunu da açıklamıştır. En derin duygu, his ve düşüncelerini yazabilen kadınlar daha az fiziksel semptom yaşamış ve çok daha az medikal problem randevusu almıştır (Stanton et al., 2002).

Üzüntü ve kaygı ile ilişkili tekrar-giriş sorunları

Tedaviyi takip eden aylarda neden uyum ve düzenleme problemleri yaşanır? Öncelikle, kadınlar hala tedavinin fiziksel etkileri ile uğraşıyor olabilirler. Meme kanseri tedavisini tamamlamış kadınların yeraldığı tedavi sonrası aralıklı çalışmada, kadınların dörtte biri en öncelikli problemlerini fiziksel problemler olarak göstermiştir (Stanton, Ganz, Rowland et al., 2005).
Beisecker ve arkadaşları (1997) 21 hasta ile kemoterapi sonrası ve 6 ay sonrası görüşmüştür. Tedavi sonrası kadınlarda yorgunluk, mide bulantısı, enfeksiyonlar ve saç kaybı şikayetleri görülmüştür. 6 ay sonra ise yorgunluk ve saç problemlerinin devam edebildiği ve bunlara tırnak problemleri, menopoz ve kilo artışının da eklenebildiği görülmüştür. Tekrar-giriş devresindeki diğer kaygı verici unsurlar ise lenfödem, düşük libido ve erken menepozdur (Schnipper, 2001).
Pek çok kadın süregelen tedavi problemlerinin devamını beklemediği ve tedavi bitiminin hemen ardından “normal” e dönüşün gerçekleşeceğine inandığından dolayı üzüntü yaşamıştır (Beisecker, 1997). Önerilmiş bir projedeki pilot çalışmada konuştuğumuz kadınların büyük çoğunluğu tedavi sonrasında fiziksel fonksiyonlarının hemen normale dönüşmesini bekledikleri halde tedavi ile ilişkili etkilerin ne kadar uzun sürdüğüne şaşırdıklarını ifade etmişlerdir. İyileşme dönemi ile ilgili bir hasta şunları söylemiştir; “Doktor ve hemşirelerim beklenti sınırım hakkında birşey söylemedikleri için gerçekdışı iyileşme beklentileri yaşadığımı söyleyebilirim” (Ulusal Kanser Enstitüsü, 2002). Tedavi sonrası hastaların hemen iyileşmesi tedavinin bitimiyle ilgili ortak bir “mit”, bir “efsane” dir (Stanton ve arkadaşları, 2005).
Kanser ve tedavi ile ilişkili fiziksel problemeler tedavi sonrası dönemde de devam etse bile (Deshields et al., 2005; Vinokur, Threatt, Vinokur-Kaplan, & Satarino, 1990) fiziksel statü düzelir ve hastalar artık medikal tedaviye odaklanmak zorunda kalmazlar. Bazı yazarlar daha az medikal tedavi ve fiziksel problem yaşamanın psikolojik mücadeleye olumsuz etkileri konusunda hemfikirdirler (McQuellon et al., 1998; Schnipper, 2001). Bu fikir ile tutarlı olarak MacQuellon ve arkadaşları tedavi sonrasındaki bir yıl içerisinde hayat kalitesi yükseldiği halde hastaların iş, aile, arkadaş, finans, gelecek ve sağlık hakkındaki kaygılarının arttığını bulmuşlardır. Meme kanseri tedavisini tamamlamış hastalar ile 2 – 4 hafta sonra yapılan söyleşilerde kadınların korkularını yansıtabilmelerinin yalnızca başlangıcında oldukları izlenmiştir (Lethborg, Kissane, Burns, Snyder, 2000). Hastalarla tedavi sonrası aralıklı yapılan çalışmalarda genel kaygının %51 i duygusal, %26 sı fiziksel ve %11 de kişilik ile alakalı olarak bulunmuştur (Stanton, Ganz, Rowland et al., 2005).
Stanton ve arkadaşları (2005) tarafından bulunan bir diğer önemli “mit” de hastaların tedavi bitiminden sonra desteğe ihtiyaçları olmadığı inancıdır. Ayrıntılı olarak ise, sosyal destek tedavi sonrasında da stabil olarak kalmalıdır (Vikour et al., 1990). Meme kanseri tedavisini tamamlamış hastaların hemen hepsi, sosyal destek olduğu halde hayatlarındaki insanların onların hala kanser ile ilişkili fiziksel ve psikolojik sorunlarla boğuştuklarını anlamadıklarını belirtmişlerdir. Benzer gözlemler de raporlanmıştır (Schnipper, 2001).
Duygusal destek ihtiyacının tedavi süresinden çok tedavi sonrasında bir ihtiyaç olduğu ve hastaların bir destek grubuna ihtiyaç duyduğu tüm sosyal çalışanlar tarafından da gözlemlenmiştir (Schnipper, 2001).
Kişilik ile ilgili zorluklar, ilişki kurma ve seksüel yetersizlik hissi gibi problemler sosyal destek hissi azaldığı algılandığında şiddetlenerek artmaktadır (Schnipper, 2001). Rutin tedavi ve medikal randevuların son bulması, hastaya, destek azalması ve kanserin tekrarlaması korkusunda yalnız başına bırakılmış hissi verebilmektedir (Lethborg, Kissane, Burns, & Snyder, 2000). Medikal personelin azalan rolü Mullan (1985) tarafından “Birçok hasta ve ailesinin kendi kendilerini sağlıklı bir dünyada beceriksizce korumaya çalıştıklarını düşündüren bir durum” olarak açıklanmıştır (S.272). Bir hastanın ifadesi şu şekildedir: “Hergün radyoterapi tedavisine gittim, beni tedavi ettiler ve biz bir aile gibiydik... Şimdi aniden ayrıldık..” (Ulusal Kanser Enstitüsü, 2002, s.59). Sağlık tedavisi sağlayıcılarından yokolan bu destek aile ve arkadaşlar tarafından sağlanacak desteğe olan ihtiyacı büyük ölçüde arttırmaktadır.
Belkide tedavi sonrasındaki en belirgin kaygı ve üzüntü kaynağı “Güvenlik Ağı” nı kaybetme hissidir (Ward, 1992). Düzenli olarak kanser tedavisi (kemoterapi ve radyoterapi seansları) almak ve medikal randevular kanseri yoketme, büyümesini ve tekrarlamasını önleme açısından büyük anlam barındırırlar. Tedavi bittiğinde bu aktif başetme stratejisi de bitmiş gibi hissedilir. Tedavi sonrası çalışmalarda kanserin tekrarlaması olasılığı kadınların %39 unun temel kaygısı olarak gözlenmiştir (Stanton, Ganz, Rowland et al., 2005). Meme kanseri tedavisini tamamlayan kadınlar ile tedavi sonrasındaki 2 – 4 hafta içinde yapılan söyleşilerde rutin medikal kontrollerin bitmesi en çok ifade edilen korku olmuştur (Lethborg, Kissane, Burns, & Snyder, 2000). Diğer bir çalışmada ise adjuvan kemoterapi alan hastaların %29 u tedavinin bitmesini “Güvenlik Ağı” nın sona ermesi olarak görmüştür (Ward, Viergutz, Tormey, deMuth, & Paulen, 1992). Durumu araştırmasında en iyi ifade eden McKinley (2000) dir;
“Şimdi ameliyatımı, kemoterapimi, radyoterapimi bitirdim ve yeniden inşaa edildim. Medikal profesyonellere göre tamamım. Ama ben –tamam- hissetmiyorum. Sadece tedavi edilebilecek bir hastalıktan ölçülemeyen ve emin olunamayan bir hayatta kalma mücadelesine taşındık. Aktif tedavi –itina edilmek- ti (S.479).

Tedavi sonrası davranış karışıklıkları ve yönetimi

Konuştuğumuz meme kanseri hastalarının tamamı tedavi sonrası neler yapılması gerektiği konusunda sağlık çalışanlarından daha fazla yönlendirme ihtiyacı hisettiklerini belirtmişlerdir; özellikle de hayat stili değişiklikleri konusunda. Mckinley’ in, meme kanseri tedavisini tamamlamış bir fizikçi olarak olarak önceden de belirttiği gibi, “güvenlik ağı” nın tekrar inşası konusundaki arzuları önemli ve kayıtlıdır (2000);

... tedavi bitimi sonrası belirsizlikle mücadele, genellikle doktorun ofisi dışında sürdürülmeye çalışılan ve doktorun düşünüp hakkında konuşmadığı sessiz bir savaştır... Onkologlar meme kanseri hastalarını sadece hayatta kalmaya odaklatır ve yönlendirir ama tedavi sonrası deneyimlenen kayıplar için bir adres gösteremezler. Hastalara hayatlarına korku ve belirsizliğin verdiği darbeyi atlatmalarındaki yollar hakkında yardımcı olmaları da gerekmektedir (S. 480).

Araştırmacılar ve sağlık çalışanları tedavisi bitmiş olan hastaların tedavi sonrası belirsizliklerle başa çıkabilmek için aktif davranış değişiklikleri yönlendirmesine ihtiyaçları olduğunu artık yazılanlar ve kişilik karışıklıkları hakkındaki kanıtlar dahilinde anlamaya başlamışlardır. Örneğin; “Başetme Becerisi Eğitimi” adlı bir makale tedavi bitiminden bir yıl sonrasına kadar meme kanseri galiplerine kişilik karışıklığı ile ilgili bir danışma hattı hakkındaydı. Belirsizlik, fiziksel değişim, kişilik değişimi, ilişkilerdeki değişimler ve diğer olasalıkların tamamı belirtilmişti (Marcus et al., 1998). Kişisel hedeflerini belirleyerek o hedefe ulaşmalarını sağlamak için tedavi sonrası psikoeğitim teknikleri ile meme kanseri galiplerinin “İdareyi Ele Alma” geçişlerini kolaylaştırmak da bir başka yardım metodu idi. (Cimprich et al., 2005).

“Tekrar Giriş” periyodu süresince bazı kanser tedavi merkezleri özel hizmetler de vermektedirler. NCI (National Cancer Institute) tarafından “Geniş Kapsamlı Kanser Merkezleri” olarak adlandırılan bu merkezlerin %70’ i Lenfödem Yönetimi, % 49’ u Destek Grupları Kurma, %38’ i Uzun Dönem Takip Kliniği, %19’ u Tekrar-Giriş Okulu, %14’ ü Beslenme Düzeni Danışmanlığı, %14’ ü Cinsellik ve Doğurganlık Danışmanlığı ve %3’ ü Yorgunluk Yönetimi üzerinedir (Tesauro, Rowland, & Lustig, 2002). Bu data bize göstermektedir ki; meme kanseri sonrası fiziksel ve medikal destek bir anlamda bulunsa bile asıl gerekli olan psikososyal, davranışsal ve pratiksel yardım için hastalar doğru adres bulamamaktadırlar.
 

Erin Susan Costanzo, PhD
Iowa Üniversitesi
Wisconsin-Madison Üniversitesi Hastanesi
Araştırmasından Özetlenmiştir...

Bu ve benzeri araştırmalar "Pembeye ve Hayata" projesinin kurallı gözetimli fiziksel egzersiz programını psikososyal açıdan tamamlayıcı özelliklere sahip olan "Dragon Boat" kürek takımını da proje dahiline alması için atılan adımların başlangıcını oluşturmuştur.
Lütfen herhangi bir sorunuz ve öneriniz bulunuyor ve/veya "Pembe Lotus DBR" kürek takımımıza katılmak istiyorsanız pembeyevehayata@gmail.com adresinden bize ulaşınız.

Zindelikler Dileriz.

MEME KANSERi & BAZI GIDALAR



ANTiOKSiDANLAR

Moleküler biyolojiye derin bir dalış yapmaya gerek olmadan antioksidanların hücre hasarını önlediğini bilmekteyiz. Hasar gören hücrelerin kontrolden çıktığı ve kansere neden olabildiği öngörüldüğüne göre antioksidanların kanserden korunmaya yardımcı olduklarını söylemenin bir sakıncası bulunmamaktadır.
En güçlü antioksidan kaynakları arasnda yaban mersini, böğürtlen, çilek, ahududu, meyvelerden özellikle elma, sebzelerden ıspanak, yemeklere konulan otlar, fasülye türleri, fındık, fıstık, ceviz gibi besinler sayılabilir.

SOYA

Soyanın yararları ile ilgili araştırmalarda bir ileri bir geri gidilmektedir. Bazı araştırmalarda soyanın tümör gelişimini desteklediği, bazılarında ise tam tersi bulunmuştur. Son çalışmalarda özellikle doğal östrojen seviyeleri yüksek olan kadınlarda soyada bulunan ve fitoöstrojen adı verilen bitkisel östrojenin meme kanseri korunmasında bir rol oynayabileceği görülmüştür.
Soya içeren besinler arasında soya süyü, soya fasülyesi ile tofu’ yu sayabiliriz. Konu ile ilgili “Her Soyadan Korkmalımıyız?” adlı farklı bir yazımıza da altta bulunan blog linkimizden ulaşabilir ve bilgi edinebilirsiniz.
http://pembeyevehayata.blogspot.com/2013/06/her-soya-dan-korkmalimiyiz.html

FiTOKiMYASALLAR

Sebzelerde doğal olarak bulana fitokimyasalların meme kanserinden korunmada yardımcı olduğu düşünülmektedir. Karsinojenlerin hücrelere saldırmasını engelleyerek hücresel değişimlerin önüne geçen fitokimyasalların en fazla bulunduğu sebzeler karnabahar, brüksel lahanası, brokoli ve rokadır.

“iYi” YAĞLAR, “KÖTÜ” YAĞLAR

Herbirimizin metabolizmasında yağa ihtiyaç bulunmaktadır fakat bu yağ kesinlikle etlerde bulunan satüre hayvansal yağlardan oluşmamalıdır. Mono non-satüre türde bitkisel yağlar ise yararlıdır ve zeytinyağı, kanola yağı ile avokado’ da bulunmaktadır.

Kötü yağlar kapsamına giren diğer satüre ve trans yağlardan da mutlaka kaçınılmalıdır. 2500 meme kanseri tedavisi görmüş kadının 7 yıl süre ile izlendiği WINS (Women’s Intervention Nutrition Study) kapsamında elde edilen sonuçlarda düşük yağ diyetini uygulayan (günde 33 gr yağ) kadınlarda kanserin nüksetme riskinde % 24 lük bir azalma kaydedilmiştir.

Bloğumuzda bulunan “Tereyağı Hakkında Az Bilinenler”adlı yazımıza da ek bir bilgi olarak alttaki linkten ulaşabilirsiniz.
http://pembeyevehayata.blogspot.com/2013/06/tereyagi-hakkinda-az-bilinenler.html

ALKOL TÜKETiMi
Kanıtlar haftada 3 – 4 kadehten fazla alkol tüketiminin meme kanseri riskini yükselttiğini ortaya koymaktadır. Bütün çalışmalarda ortalama olarak günde 2 – 5 kadeh alkol tüketen kadınlarda hiç içmeyenlere oranla % 41’ e varan risk yükselmesi bulunmuştur.

MANTARLAR

Yakın tarihli bir araştırmada mantarlarda bulunan linoleik asidin vücutta östrojen üretimini destekleyen bir enzim olan aromataz’ ı bloke edebildiği görülmüş ve meme kanserinden korunmaya yardımcı olabileceği öngörülmüştür.
Küçük mantarlar en etkili türler olup, daha geniş ve büyükçe kuzenleri ile portobello, şitake, krimini ve bebek mantarlar onları takip etmektedirler.

Önemli Not: Üçlü negatif tipte meme kanseri tedavisi görmüş kadınlarda bakır azaltımının faydalı olduğu konusunda araştırmalar bulunduğundan dolayı bakır yoğunlu fazla olan ve bazı kaynaklarda anti-tümör özelliği olduğu belirtilen Matsutake (Sedir) mantarı ve Maitake (Maytake) mantarının kullanımını önermemekteyiz. İlgili araştırmanın yer aldığı blog yazımıza alttaki linkten ulaşabilirsiniz.
http://pembeyevehayata.blogspot.com/2013/06/uclu-negatif-meme-kanseri-ile-ilgili-uc.html

LiFLER

Lifler kendilerini östrojene bağlayarak tümör hücrelerini beslemesini azaltır ve dolayısı ile korunmaya yardımcı olurlar. Tam tahıllar ve hububat en fazla lifi içerir fakat gluten içeriğinden dolayı özellikle buğdaydan uzak kalmanızı tavsiye etmekteyiz. Bloğumuzda bulunan gluten hakkındaki yazılarımıza alttaki linklerden ulaşabilirsiniz.
http://pembeyevehayata.blogspot.com/2013/06/beslenmede-gluteni-neden-tercih.html
http://pembeyevehayata.blogspot.com/2013/06/gluten-ve-kilo-iliskisi.html

Zindelikler dileriz...
 

Ana Kaynak: Healthcentral.com

22 Ağustos 2013 Perşembe

METASTATiK MEME KANSERiNiN BELiRSiZ SULARINDA NAViGASYON



Meme kanseri ile savaş zor bir süreçtir ve bazen de kanserin geri dönüşü ile daha uzun ve daha zor bir hale gelebilir. Meme kanseri tedavisini tamamlamış olan hanımların kabaca 1/3 kadarını etkilyebileceği istatistiki olarak belgelenmiş metastatik evre hakkındaki bilgisini arttırmak isteyenler için bazı noktaları açıklamak istiyoruz;

ÜÇ FARKLI NÜKSETME TiPi BULUNMAKTADIR

1. LOKAL : Aynı memeye veya bir mastektomi ameliyatı yaşadıysanız bile aynı dokuya geri dönmesidir.
2. BÖLGESEL : Meme yakınındaki lenf nodlarına geri dönmesidir.
3. METASTATiK : Vücudun herhangi bir başka yerine sıçramasıdır.

METASTATiK MEME KANSERi NEDiR?

Metastatik meme kanseri, meme kanseri tümörünün vücudun bir başka noktasına sıçramasına verilen isimdir.

HANGi BÖLGELERE YAYILABiLiR?

Kanser vücudun herhangi bir bölgesine sıçrayabilse de meme kanserinin sıklıkla sıçradığı belgelenmiş olan bölgeler şunlardır;
* Göğüs Duvarı
* Lenf Nodları
* Kemikler
* Akciğerler
* Karaciğer
* Beyin

ANA KAYNAK ÖNEMLiDiR

Başka bir kanserin memelere sıçraması çok ender konulan bir tanı olduğu için eğer meme kanserinden sonra bir nüksetme yaşarsanız bu bir büyük olasılıkla yeni bir kanser değil, metastatik meme kanseridir ve metastatik meme kanserinin o organa ait bir kansere kıyasla tedavisi daha kolaydır.

TEDAViYE YAKLAŞIM FARKLILIKLARI

Metastatik meme kanseri için birçok tedavi metodları bulunsa da alacağınız tedavi büyük ölçüde aşağıdaki faktörlere bağlı olarak uygulanacaktır;

* Nükseden kanserin evresi
* Kanserin profili ve agresiflik derecesi
* İlk kanser başlangıcından itibaren bitirdiğiniz tedavi süresi
* Deneyimlemiş olduğunuz tedavi yöntemleri
* Kanser dışında olabilecek diğer medikal problemler.

EN iYi SENARYO OLASILIĞI

Metastatik meme kanseri alttaki koşullarda tedaviye en iyi cevabı verir;

* Bir ya da iki organa sıçrama bulunmaktadır.
* Kanser hücrelerinde östrojen ve/veya progesteron hormon reseptörleri bulunmaktadır.
* Tümör, hormonal terapi, herceptin ya da kemoterapiye dirençli hale gelmemiştir.
* Şu ana kadar çok farklı tiplerde meme kanseri tedavi çeşitleri uygulanmamıştır.

TEDAVi YÖNTEMLERi

Metastatik meme kanserini yönetmek ve tedavi etmek için kullanılan güncel yöntemler üç gruba ayrılmaktadır;

* Sistematik Tüm Vücut Tedavisi : Bütün vücutta bulunan kanser hücrelerini hedef alır.
* Lokal Tedavi : Eğer tek bir noktada metastaz bulunuyorsa tedavinin gücü bu noktaya hedeflenir.
* Ağrı Azaltıcı Tedavi : Diğer tedavi yöntemleri ile bir arada kullanılır.

METASTATiK MEME KANSERi iLE HAYAT

Metastatik meme kanseri ile yaşamak adapte olmayı ve sabırlı olmayı gerektirir. Kanser değişim geçirdiği sürece farklı tiplerde tedavilere geçileceği düşünülmelidir. Unutulmaması gereken ise metastatik meme kanseri ile yaşamanın farklı bir kronik hastalık ile yaşamaya çok benzediği ve hayat kalitenizi mümkün olduğunca yüksek tutmanız için gerekenlere dikkat etmenizdir.

AVANTAJINIZI HATIRLAYIN

İlk kanser tanısı haberini almak çok zor bir durumdur fakat bu metastatik meme kanseri tanısı konulan bir kişinin ilk kez karşılaştığı bir haber olmadığı için yapılması gerekenler daha bilinçli bir şekilde organize edilebilir. Sorulması gereken sorular; hangi semptomların beklenmesi gerektiği ve tedavi sürecinde yapılması ve yapılmaması gerekenler hakkında detaylı bir bilgiye en kısa yoldan nasıl ulaşılabileceğidir.

DAHA ÖNCE BAŞARDINIZ VE TEKRAR BAŞARABiLiRSiNiZ...

Sizlere bir sonraki yazılarımızın içerisinde meme kanseri ile ilişkilendirilen bazı besinler hakkındaki yeni bilgileri ileteceğiz. Bu arada The Bone and Cancer Foundation tarafından hazırlanan ve tercüme ederek sitemize koyduğumuz“MEME KANSERi, KEMiK METASTAZI VE TEDAViYE BAĞLI KEMiK KAYBI HAKKINDA” isimli pdf kitapçığa da arzu edenler http://pembeyevehayata.com/wordpress/wp-content/uploads/2013/08/BoneCancerFoundation.pdf linkinden ulaşabilir, olası sorularını pembeyevehayata@gmail.com adresine mail atabilirler.
Zindelikler Dileriz...

KAYNAKLAR
* Breastcancer.org; Recurrent and metastatic breast cancer; Eylül 2012
* Healthcentral.com; Metastatic breast cancer; Ocak 2012
* Healthcentral.com; Guide to beast cancer symptoms; Eylül 2010

20 Ağustos 2013 Salı

KANSER VE/VEYA TEDAViSiNE BAĞLI NEFES DARLIĞI

Neden oluşur?
* Akciğerleriniz kanserden etkilendiği zaman oluşabilir. Akciğerlerin etrafında toplanan sıvı hava kanallarınızı bloke edebilir veya daraltabilir,
* Kemoterapi ve/veya radyoterapi akciğerlerinizde hasar yaratabilir,
* Göğüs bölgesi enfeksiyonlarına bağlı oluşabilir,
* Kanınızın taşıdığı oksijenin azalması sonucu oluşan anemiye bağlı olabilir,
* Ciğerlerinizde astım, anfizem (doku ve organlar arasında hava kalması) gibi veya kalbe bağlı kronik rahatsızlıklar olabilir,
* Kanser tedavisi süresince kişiler normalde yapacaklarından daha az harekete odaklandıklarından vücudun performans kaybı nedeniyle nefes darlığı oluşabilir,
* Sigaradan dolayı olabilir.

Doktorunuz Neler Yapabilir?
* Anemi için kan transfüzyonu,
* Akciğerlerinizin çevresinden sıvı çekilmesi,
* Göğüs bölgesi enfeksiyonları için antibiyotik,
* Ağır durumlarda oksijen tedavisi.

Siz Neler yapabilirsiniz?
* Egzersiz programlarına katılın. Doğru egzersiz nefes darlığınızı azaltır ve daha çok iş yapabilecek hale gelirsiniz,
* Pencereleri açarak veya bir fan kullanarak oda içerisindeki hava akışını arttırın,
* Eğilmekten kaçının,
* Bel ve göğüs bölgenizi sıkmayacak şekilde bol kıyafetler giyin,
* Mümkün olduğunca aktif olmaya çalışarak kaslarınızın zayıflamasını engelleyin ve gücünüzü koruyun,
* Herşeyi bir anda yapmayın. Aktivitelerinizi aralarında mola verecek şekilde ufak tasklara bölerek tüm güne yayın,
* Evinizin uygun bölgelerine iskemle yerleştirerek aktiviteler arasında gerekirse dinlenin,
* Duş veya banyo sonrası giyeceğiniz kıyafetleri önceden hazır ederek hepsini tek bir noktada bulundurun ve enerjinizi tasarruflu kullanın,
* Kendiniz kurulanıp giyinin,
* Konuşurken her cümlenizden sonra biraz durup dinlenin,
* Mümkün olduğunca sıvı tüketin. Sıvı kaybı ve dehidrasyon nefes darlığınızı arttırır,
* Nefes darlığınızın sizi eve hapsettiğini düşünüyorsanız bir tekerlekli sandelye kullanarak uzun mesafelere gidin,
* Yardım istemekten çekinmeyin,
* Omuzlarınızı destekleyen ve üst göğüs bölgenizi rahatlatan imaj A ve B benzeri pozisyonlar bulmayı deneyin.
* Nefes kontrol tekniğinizi geliştirmeye çalışın:
1. Sırtınız dayalı ve destekli olarak rahat bir pozisyonda oturun (imaj C veya D).
2. Kollarınızı kalçanıza dayayarak omıuzlarınızın doğal bir şekilde düşmesini sağlayın.
3. Elinizi göbek (karın)bölgenize koyarak hafifçe öksürün ve elinizin altındaki diyaframı hissedin. Diyafram, akciğerlerinizin altında yer alan ve nefesimizi kontrol eden kasımızdır.
4. Yavaşça nefes alarak diyaframın şişmesini ve nefes verdiğinizde inmesini hissedin,
5. Nefesinizi burnunzdan alarak yavaşça ağzınızdan verin. Yumuşk nefes vererek, verdiğiniz nefesin uzunluğunun aldığınız nefesin tam iki katı süresinde olmasına çalışın,
6. Gün içersinde 5 – 10 nefes tekrarını içeren birçok set yapın. 
Zindelikler dileriz...

Kaynak : Cancervic.com au, Coping with Breathlessness Cased by Cancer, 2010

DÜŞÜNCE DÜZENi VE YAPISAL ÇÖZÜM TABLOSU



Kanser süresince endişeli düşüncelerinizin daha fazla farkında olmanız önemlidir. Endişeli ve kaygılı hissettiğinizde durun, kafanızdan o an geçenleri düşünün ve yazın. Gerçekleşebilecek en kötü senaryoyu düşünmeye yatkınlık gibi, sizde negatif etki yaratan tüm düşünceleri yazıya dökmek size yardımcı olacaktır.

Bazen kişiler ne kadar üzüldüklerini düşünerek de üzülürler. Bununla başa çıkmak için bir “Üzüntü Zamanı” belirleyebilir ve bütün kaygı ve üzüntülerinizi sadece bu zaman içerisinde düşünmek için saklayabilirsiniz. Bu sizin üzüntüden uzak ve durumunuzu daha şeffaf görebileceğiniz zamanlarınızı arttıracaktır.

Düşünürken lütfen esnek olmaya ve ana olayları adım adım düşünmeye çalışın. Bu sizin kontrol yeteneğinizi arttırarak olayları daha yönetilebilir hale getirecektir.

Resimde basit bir örneğini görebileceğiniz "Yapısal Problem Çözüm Tablosu" (SPS) metodu da problemlerinizi mantıksal olarak çözmenize yardımcı olmak için tasarlanmıştır.

Adım 1 : Üzüntü ve Stres veren düşünceleri bir liste halinde yazınız,
Adım 2 : En fazla stres veren düşünceyi belirleyip yazınız,
Adım 3 : Sorunu çözebilecek opsiyonları belirleyip yazınız,
Adım 4 : Her opsiyonun avantaj ve dezavantajlarını yazınız,
Adım 5 :En iyi opsiyonu belirleyiniz,
Adım 6 : Bu opsiyon için atacağınız adımları belirleyiniz,
Adım 7 : Bu opsiyonu deneyiniz ve işe yaramaz ise listeyi tekrarlayınız.

Zindelikler dileriz...

Kaynaklar; Peter MacCallum Cancer Centre, Manage Your Worries, September 2010 & Changing Your Thinking; Structurel Problem Solving; Beyondblue: the national depression initiative; 02/2010

19 Ağustos 2013 Pazartesi

NARENCiYE SIKACAĞIMI ? BLENDER MI?

Sıkacak (Juicer) ile hazırlanmış meyve/sebze suları içerisindeki liflerden arınmış olduğu için içildikten sadece 10 – 15 dakika içerisinde sindirilir ve asimile edilir. Sindirim sisteminin kullanılmamış olması vücudumuzun değerli mineral ve vitaminleri minimum efor fakat maksimum hız ve verimlikle kullanarak detoks yapabilmesini sağlar. Sıkacak ile hazırlanmış meyve/sebze sularında şeker yüklemesi hızlı olabileceğinden fazla tatlı olmamasına dikkat edilmeli ve öncelikle yeşil sebzelere yer verilmelidir.

Blender ile hazırlanmış smoothie’ lerde bulunan meyve/sebze lifleri ise kolon bölgesinin temizliği açısından önemlidir. Özellikle kanser tedavisi süresince beslenme düzenimizden tam verim alınabilmesi kolon bölgesinin temizliğine bağlıdır çünkü bağırsaklarımızda fermente edilen besinler kolon bölgesinde kirli birikim yaratmaktadırlar. Ayrıca liflerden dolayı yavaş olan şeker emilimi sayesinde meyvelerden bir blender ile daha çok yararlanılabilir.

Sonuç olarak Sıkacak ile Blender’ ı karşılaştırmak bir egzersiz programında Yoga ile Jogging’ i kıyaslamak gibidir. Kanser tedavisi süresince her ikisini de kullanmak en sağlıklı yaklaşımdır.
Zindelikler dileriz...

Kaynak: Robert Ross, Mart 2012, Raw Food Life LLC.

ÇiĞ BESLENMEDE ENZiMLERiN ÖNEMi; YAŞLANMA SÜRECi VE GERÇEK SAĞLIK

(!) Özellikle son paragraf içeriğindeki (WBC) beyaz kan hücreleri konusu bağışıklık sistemi açısından büyük önem taşımaktadır. 
ÇiĞ BESLENMEDE ENZiMLERiN ÖNEMi; YAŞLANMA SÜRECi VE GERÇEK SAĞLIK

Canlı besin, Raw Food – Çiğ Beslenme tarzının en eşsiz yanı sunduğu enzim içeriğidir. Enzimler sadece; en fazla 48⁰C ye kadar ısıtılmış besinler ile düşük ısılarda dehidre edilerek kurutulan besinlerde bulunmaktadırlar. Enzimler özellikle çiğ bitki formlarından elde edildiğinde değerlidirler çünkü bitkisel enzimler vücudun pH (asit-alkali) dengesini harekete geçirme özelliği taşırlar.

Enzimler katalizör görevi üstlenen dönüşebilir öğelerdir. Fiziksel anlamda sindirim uyuşukluğunun üstesinen gelirken, ruhsal anlamda ise hayatın monotonluğu ve gerilemeleri ile baş edebilirler.

Enzimler küçük proteinlerdir. Bazı beslenme uzmanları yanlış bir inanış ile enzimlerin mide asidi ile hasar gördüğünü belirtse de aslında proteinlerin mide hidroklorik asidi ile parçalanması mümkün değildir. Enzimler – özellikle bitkisel olanlar – bağırsaklarımıza kadar yol alır ve vücut dokularımız tarafından absorbe edilirler.

En yüksek enzimatik aktiviteye sahip olan bölge bir çocuğun ağız içidir. Pişirilmiş besin yedirilen bir çocukta vücut salyadaki enzim miktarını arttırarak pişmiş yiyeceği mümkün olduğunca çabuk parçalamaya çalışır. Bu adaptasyon süreci ise vücudun enzim rezervlerinin yettiği süre boyuncadır; yaşlandığımızda rezervler düşer ve 69 yaşına geldiğimizde bir çocuğa göre 30 kat azalmış olur. Yediklerimizi parçalayacak enzimlerden mahrum kalmamız ise sindirilmemiş besinlerin vücudumuzda birikmeye başlaması, toksinlerin artışı, kilo alımı, enflamasyon, durgunluk, sindirimsel sıkıntı ve kronik yorgunluk olarak bize geri dönmeye başlar.

Çiğ beslenme tarzını benimsemiş olan bir bireyin salyası pişirilmiş yiyecekler tüketen bir diğer kişiye kıyasla çok daha fazla enzim içerir ve enzim rezervlerimiz ile yaşam süremiz arasında güçlü bir ilişki bulunur. Çiğ besinlerdeki enzimler kodlar içerir ve bu kodlar besinin metabolizma içerisinde hangi yöne yöneleceğini gösterir. Örneğin; erepsin adı verilen enzim salatalıklarda bulunur ve böbreklerdeki fazla proteini parçalaması için direkt olarak böbreklere yönlendirilir. Biz de bunun sonucu olarak salatalıkların böbrek sağlığı için faydalı olduğu hakkında farklı kaynaklı bilgilerle karşılaşırız.

Eğer yediklerimiz pişirilmiş olursa; metabolizma kodu direkt olarak okuyamaz ve yeniden tanımlayarak enzimlerini kodlaması gerekir. Bu işlem bir enerji gerektirir ve bu enerji hayat sürecimizden çalınır. Bu enerji düştükçe ve pişirilmiş besinler daha fazla enerji çektikçe sindirim sistemi karmaşası oluşur ve besinler tamamen sindirilemeden, gerekli organlara yönlendirilemeden ve toksik birikime neden olarak yol alır.

Enzimler sadece çiğ besinlerde değil aslında vücumuzdaki her hücrede bulunurlar. Hücrelerimizin aslında içerdiği 4000 den fazla enzim ise birçok kişinin metabolizması tarafından beslenme tarzları enzimleri aktive edebilecek minör ve majör mineralleri içermediği için kullanılamazlar. Çiğ besin komplekslerinden elde edilen mineraller hücresel metabolik enzimleri aktive ederken aynı zamanda da elektromanyetik yükü arttırarak hücrelerin bir armoni içerisinde rezonansını yani tam ve doğru sağlığı şekillendirir.

Orta öğrenim sürecinde okul kimya laboratuarlarında sıkça ratlanılan bir deney bulunmaktadır; bir bunsen lambası ile test tübü ısıtılarak kimyasal değişiklikler izlenir. Yiyecekleri ısıtmak ta aynı şekilde besinin kimyasını değiştirir. Örneğin bir patatesi pişirmek tehlikesi bilinen, bilinmeyen 400 farklı madde oluşturur. Bu değiştirilmiş moleküller ise vücudumuzun ihtiyacı olan yapı taşlarını ideal olarak oluşturamazlar. 48 derece üzerinde ısıtılmış yiyecekler patojenik bir tepki yaratarak beyaz kan hücreleri olan lökositlerin (WBC) aslında vücuda giren yabancı bir madde ile savaşması gerekirken onun yerine sindirim sistemine destek amacı ile kullanılmasına sebep olurlar. İsviçreli bilim insanı Paul Kouchakoff’ un araştırmaları baz alınarak yüzlerce araştırmada kanıtlanmış olan bu durum ise pişirilmiş ve özellikle pişirilmiş/işlenmiş gıda kullanımının çıkardığı tüm davetiyeleri, kronik birçok hastalığın sebebini ve neden bir türlü hayal ettiğimiz gibi olamadığımızı gözlerimizin önüne serer.

Zindelikler dileriz...

AiLE iÇERiSİNDE BiR KANSER TANISINI ÇOCUKLARA NASIL SÖYLEMELi VE BAŞA ÇIKMALARINA NASIL YARDIMCI OLMALIYIZ?



Kanser teşhisi konulduğunda önceliklerinizden biri çocuklarınıza söylemek olmalıdır. Bazı kişiler kanser olduklarını çocuklarından saklamak isterler fakat çocuklar ne olduğunu bilmeseler de birşeylerin yolunda gitmediğini mutlaka hissederler ve eğer bilgilendirilmezlerse en kötü senaryoyu düşünebilirler. Başkalarından öğrenmeleri ise onları kızgın ve karışık bir duruma sokar.

Bazı ebeveynler kötü haberleri vermeyerek çocuklarını koruduklarını düşünebilirler ama gerçek ise; çocuklarınızın sizin açık ve dürüst yaklaşımınıza ihtiyacı olduğudur. Lütfen önceden planlayarak, çocuklarınızla anlayabilecekleri şekilde; yaşı küçük olanlara basit açıklamalarla, büyük olanlara ise daha detaylandırak; konuşunuz. Çocuklarınızla iletişim kurmak onlara kendilerini ifade etme ve size sorma şansı verecektir. Lütfen çocuklarınızı cesaretlendiriniz ve sorularına dürüstçe cevap veriniz. Böylelikle yanlış anlaşılmaların önüne geçerek çocuklarınıza kendilerini hastalığınızdan sorumlu hissetmemeleri konusunda da yardımcı olursunuz.

Çocuklarınıza yakın tüm kişiler (büyükbaba, büyükanne, okul öğretmenleri, arkadaşlar) ile çocuklarınızla konuşma planınızı paylaşınız ve konuşmalarınızda bir farklılık oluşmamasına özen gösteriniz. Eğer siz yapamıyorsanız güvendiğiniz bir dostunuz tarafından çocuklarınızın kanser hakkında bilgilendirilmesini sağlayınız.

Çocuklar aile içinde bir kanser ile başa çıkmakta zorlanabilirler. Ebeveyn yada kardeşleri değişmiş gözükebilir, hastanede yada yatağa bağımlı olabilir. Bu değişiklikler çocuklarınızı korkutabilir ve davranışlarını değiştirebilir. Küçük çocuklar güven duygusu eksikliği yaşayarak yanınzdan ayrılmak istemeyebilir yada dikkatinizi çekmek için daha kötü davranışlar sergileyebilir. Yaşça büyük çocuklar ya kendisini geriye çeker yada sizinle daha yakın olmaya çalışır. Bu değişiklikler aile içerisindeki kanserin bir sonucudur fakat çok belirgin davranış bozuklukları hissederseniz bir sağlık profesyonelinden yardım istemeniz faydalıdır.

Yapabilecekleriniz şunlar olabilir;
* Nasıl hissettiğinizi mutlaka çocuklarınız ile paylaşınız. Kanser hakkında konuşurken dürüst ve açık olmak önemlidir.
* Dinleyiniz – Çocuklarınıza duygularını tartışabilme şansı veriniz.
* Sorularını cevaplarken basit olmaya çalışınız ve cevaplayamadığınızı sorularının cevaplarını doktorunuzun vermesini sağlayınız.
* Onlara olan sevginiz konusunda yeniden güvence verecek davranışlar sergileyiniz.
* Birlikte birşeyler yapmaya çalışınız; beraber ev ödevi yapmak, televizyon seyretmek veya onlara kitap okumak faydalı olacaktır.
* Sevdiğiniz bir yakınınız veya arkadaşınızın onlara vakit ayırmasını sağlayınız.
* Öğretmenleri veya okul danışmanları ile konuşunuz.
* Kanserin bulaşıcı bir hastalık olmadığı konusunu anlamalarını sağlayınız.
* Onlara yaptıkları yada yapmadıkların birşeyin kanser sebebi olamayacağını anlatınız.
* Kendiniz yapamasanız bile tedaviniz boyunca iyi bakılacakları hakkında güvence veriniz.

Kaynak: Cancer Council NSW, How do I tell to children? & Helping Children Cope, Mayıs 2009

17 Ağustos 2013 Cumartesi

TAMOKSiFEN iLE iLAÇ-BiTKi ETKiLEŞiMLERi


Tamoksifen ile birlikte kullanmayı düşündüğünüz ilaçları doktorunuza danışmanız gerekmektedir. Araştırmalar fluoxetine (Prozac), paroxetine (Seroxat), bupropion (Wellbutrin, Zyban, Voxra, Budeprion, Aplenzin), quinidine (Quinidine Gluconate, Quinidine Sulphate), ve cinacalcet (Sensipar)’ ın tamoksifen ile etkileşime girerek etkisini azalttığını göstermiştir. Bu nedenle tamoksifen ile birlikte kullanımları tavsiye edilmemektedir.

Bazı hanımların bitkisel ürünlere yöneldiği görülmüştür fakat bu ürünlerin de tamoksifen ile kullanımına dikkat edilmelidir. Özellikle östrojen pozitif meme kanserinde, menopozal semptomlara yardımcı olduğu düşünülen St. John’s Wort takviyesinin (ç.n. ülkemizde Sarı Kantaron, Kılıç Otu, Mayasıl Otu ve Koyunkıran olarak bilinir) kullanımı tavsiye edilmemektedir. Diğer karışımların etkisi üzerindeki çalışmalar tam olarak sonuçlanmasa da bir profesyonelden veya uzmandan fikir alınması gereklidir..

Kaynak : Breast Cancer Care UK, Tamoxifen Factsheet, Feb. 2011

15 Ağustos 2013 Perşembe

AĞIZ KURULUĞU (XEROSTOMIA)

Tükürük bezlerinin salgılama fonksiyonlarının azalması sonucu tat alma duyusunda azalma, çiğneme ve yutma zorluğu şeklinde gözükür.

Nedenleri radyoterapi, bazı kemoterapi ilaçları ve boyun/baş bölgesindeki cerrahi müdahaleler olabilir.

Doktorunuz tükürük salgısını tetiklemek için “pilocarpine” benzeri bir ilaç veya tablet, jel, sprey şeklinde yapay bir salya benzeri ürün önerisinde bulunabilir.

Ağzınızı nemli tutmak için buz küpleri emebilir ve sık sık sıvı yudumlayabilirsiniz. Yiyeceklerinizi kolay yutmak için salça, sos, vs. kullanabilir veya yemekleri sulu yapabilirsiniz.
Şekersiz sakız çiğnemeyi yada (şekersiz) lolipop yalamayı da bir alternatif olarak düşünebilirsiniz.

Kaynak: Cancercare.org, Advances in The Treatment of Dry Mouth, 2010

BUĞDAYÇiMi SUYU ELDE ETME METODLARI -2 - HAVAN VE TOKMAK KULLANARAK



* Kıyılmış buğdayçimini havanın iç yüksekliğinin ¼ ünü geçmeyecek şekilde doldurunuz.

* Çimleri birbirlerine yapışmaya ve havan dibine sıvanmaya başlayana kadar eziniz. Tokmak ile hem ezmek için basınç uygulayınız hem de hafifçe karıştırınız.

* Aynı oranda su ilave ederek bir krem formuna gelene kadar yukarıdaki ezme ve karıştırma hareketine devam ediniz.

* Havanın içeriğini muslin kumaş adı verilen ince ve seyrek dokunmuş pamuklu kumaş üzerine boşaltınız. Kumaşın tepesini krem formundaki içeriğin dağılmaması için birleştiriniz fakat bağlamayınız.

* Bir cam kase içerisine kumaşı bastırarak içerisindeki buğdayçimi suyunun süzülmesini sağlayınız. Süzülme tamamen bitene kadar kumaşın üst kısmından aşağıya doğru bastırmaya devam ediniz.

* Kalan pulpayı tekrar havanın içerisne koyarak ve su ilave ederek ezme işlemini buğdayçimi beyaz renge dönene kadar tekrarlayınız.

* Havanda dövülen çimler beyazlaştığında ise yeniden taze buğday çimi ilave ederek aynı işlemleri tekrarlayınız. Kalan beyazlaşmış pulpalar havanın yarısını doldurana kadar devam etmenizde sakınca yoktur.

* Süzülen suları hafif soğutarak keyfini çıkartabilirsiniz.

Not: En besleyici içeriğe sahip olan buğdayçimi suyu sonuçları havan ve tokmak ile elde edilmektedir.

Zindelikler Dileriz
...

BUĞDAYÇiMi SUYU ELDE ETME METODLARI -1- BLENDER KULLANARAK

* Blender içerisine 100-115 gr kadar kıyılmış buğdayçimi ve 500 ml filtre edilmiş su / kaynak suyu koyunuz. Eğer buğdayçimi suyunu ilk defa deneyecekseniz veya tadının güçlü olmasını istemiyorsanız su miktarınını 750 ml’ ye kadar yükseltiniz.

* Blender’ ı en yüksek hızda yaklaşık 60 sn. kadar çalıştırınız. Elde edeceğiniz zümrüt yeşili sıvının üzerinde pulpaların yüzdüğünü göreceksiniz. Eğer buğdayçimin boyunu uzun bırakırsanız blender’ ın bıçaklarına dolanacağını ve blender motorunuzu yavaşlatarak hasar verebileceğini unutmayınız.

* Temiz, cam bir kase üzerine ince delikli bir süzgeç yerleştiriniz ve süzgecin boyunun kase ebatları dışına fazla taşmamasına dikkat ediniz.

* Süzgecin üzerine bir tülbent yayınız ve tülbentin uçlarını süzgecin kenarlarından sarkıtınız.

* Blenderdaki buğdayçimi suyunu tülbent ve süzgeç üzerinden kaseye boşaltınız.

* Bir lastik spatula ile blenderda kalanları sıyırınız ve tülbentin üzerinde biriken pulpaya basınç uygulayarak tüm suyun akmasını sağlayınız.

* Buğdayçimi suyunun biraz daha uzun ömürlü olmasını ve tadının daha hoş hale gelmesini isterseniz, elde ettiğiniz suyun içerisine yarım bir limonun suyunu sıkınız ve iyice karıştırınız.

* Soğutulmuş bir şekilde kaseden bardaklara boşaltarak keyfini çıkartınız.

Önemli Not: Bu metodun dezavantajı yüksek hızda hareket eden blender bıçaklarının buğdayçimindeki klorofili oksidize etmesi sebei ile çim suyunun faydalarının azalmasıdır.

Zindelikler Dileriz...

AĞIZ YARALARI iÇiN KARBONAT

 AĞIZ YARALARI iÇiN KARBONAT

Tedavi süreci ve sonrasında ağız yaraları, acı ve hatta ağız ülseri deneyimleyebilirsiniz. Ağız sağlığınıza dikkat etmek son derece önemli olduğu için her öğün sonrası dişlerinizi çok yumuşak bir diş fırçası ile fırçalayınız. Alkol içeren temizleyiciler kullanmayıp onun yerine yarım çay kaşığı karbonat ile yarım çay kaşığı tuzu ılık bir su içerisinde karıştırarak ağzınızı çalkalamanız en doğru seçenektir. Ağız bölgenizde hissedebileceğiniz tüm değişiklikleri vakit geçirmeden doktorunuz ile paylaşınız.
Zindelikler...

Kaynak: Batı Avustralya Hükümeti, Sağlık Departmanı, Hasta Bilgilendirme Formu 5FU

ÜÇLÜ NEGATiF MEME KANSERiNiN RiSKLERiNi VE YAPTIĞIMIZ EGZERSiZ PROGRAMINI ANLAMAK



Progesteron reseptörü, östrojen reseptörü ve Her2/neu gen ekspresyonları bulunmayan meme kanseri türü için “Üçlü Negatif Meme Kanseri” terimi kullanılmaktadır. Üçlü negatif meme kanseri tümörlerinin çoğu bazal-tip olduğu gibi çoğu bazal-tip tümörler de üçlü negatiftir.

Bazal-tip tümörler meme kanalları içerisinde sıralanan bazal hücreler ile benzer özellikler gösterirler ve bazal-tip ile üçlü negatif tip kanserler meme kanserleri içerisinde % 15-20 lik bir pay ile çoğunlukla genç kadınlarda görülürler. BRCA1 genine bağlı meme kanserleri ise hem bazal-tip hem de üçlü negatif olurlar.

Üçlü negatif tipte meme kanseri (TNBC) heterojen (türdeş olmayan) kanser gruplarına dahildir ve çoğunlukla hormon reseptörü pozitif olan kanser gruplarına göre daha agresif özellikler gösterir. İstatistiklere göre ÜÇLÜ NEGATiF MEME KANSERiNDE TEKRARLAMA RiSKiNiN EN YÜKSEK OLDUĞU ZAMAN DiLiMi 3 iLE 5 YIL ARASINDAKi DiLiMDiR ve risk 5 yıldan sonra belirgin bir azalma göstermektedir.

Üçlü negatif tipin genelde yüksek lezyonları olduğu halde bir kısmı orta veya hafif derece lezyonlar ile düşük riskte lenf nodu metastazına işaret ederler, yani üçlü negatif meme kanseri tanısı mutlaka kanserin yayılabileceği anlamını içermez.

“Pembeye ve Hayata” projesi olarak başlattığımız egzersiz ve fiziksel aktivite programında özellikle üçlü negatif tipte hanımları konuk etmek istememizin en büyük nedeni araştırmalara göre yüksek fiziksel aktivitenin üçlü negatif riskinde sağladığı azalmadır ve yüksek risk içeren ilk 5 yıllık süre boyunca kesinlikle en azından orta-derece yoğunlukta bir egzersiz programına devam etmelerini önermemizdir. Post-menopoz hanımlarda da obezite ile kanser riskinin yükselmesi doğru orantılıdır ve östrojen seviyesi ile adipoz doku arasındaki güçlü ilişkinin bu riske sebep olduğu düşünülmektedir.

1 yılda fazla bir süre oral kontraseptif (doğum kontrol hapı) kullanan kadınlarda üçlü negatif meme kanseri riski kullanmayan veya 1 yıldan az kullanan kadınlara oranla 2.5 kat artmaktadır. Birçok araştırma bu riskin genç kadınlarda 4.2 kata kadar yükseldiğini ve 41-45 yaş arasında ise düştüğünü göstermiştir.

Üçlü negatif tip meme kanserinin bir kısmında epidermal büyüme faktörü reseptörü (EGFR) nün, bir kısmında da transmembran glikoproteininin (NMB-GPNMB) aşırı ekspresyonu görülür. Histolojik (doku bilim) araştırmalar üçlü negatif tipleri adenoid kistik veya sekretuar karsinom (daha az agresif tipler), invaziv duktal karsinom grade 3, medüller kanserler ve çok agresif metastatik kanserler olarak kategorize eder. Medüller üçlü negatif tipte meme kanserleri sıklıkla BRCA1 mutasyonuna bağlı olarak genç kadınlarda görülürler. Çok nadir tanı konulan tipler ise pullu ve apokrin karsinom ile bazende enflamatuar tipte olan meme kanserleridir.

Lütfen meme kanseri tanı tipinizi biliniz ve özellikle tedaviden sonra herhangi bir ilaç kullanımı içermeyen üçlü negatif tipte meme kanseri ile tanışmışsanız orta-yoğunlukta bir fiziksel egzersiz programını en az 5 yıl süresince uygulayınız. Uyguladığımız program gibi kurallı ve gözetimli bir aktiviteye katılamıyorsanız en basit anlatımı ile haftada 150 dakika orta-yoğunlukta (aktivite sürecinde yanınızda bulunan bir kişi ile çok çok rahat konuşamayacak bir zorluk kategorisinde ve biraz da terleyerek) egzersiz yaptığınızdan emin olunuz. Herhangi bir konuda ve ÜCRETSiZ egzersiz programımız hakkında sormak istediğiniz sorularınız için sayfamıza mesaj atabilir veya pembeyevehayata@gmail.com mail adresimizi kullanabilirsiniz.

Zindelikler Dileriz.
..

12 Ağustos 2013 Pazartesi

BUĞDAYÇiMiNiN 6 ÖNEMLi ÖZELLiĞi



Buğdayçimi suyu popüler bir detoksifikasyon reçetesidir. Hemen hemen herkesin bildiği sindirime yardımcı olması, karaciğeri temizlemesi, kanı arındırması ve hemoglobin üretimini arttırması dışında -belki de bilmediğiniz- farklı özellikleri de bulunmaktadır;

1. “Sıvı Altın” göbek adına sahip buğdayçiminin 60 gr.’ının besleyiciliği 650 gr. koyu yeşil yapraklı sebzeye veya 1250 gr. yeşil sebzeye denktir.
2. Yüksek klorofil içeriği nedeniyle vücudu alkalize eder.
3. Bütün klorofil zengini yeşil bitkiler gibi buğdayçiminin de yüksek oranda oksijene sahip olması onu mükemmel bir enerji kaynağı haline getirir.
4. E, C ve B12 vitaminleri, betakaroten, protein, kalsiyum, fosfor, magnezyum, demir ve potasyum dahil insan metabolizmasının ihtiyacı olan 100 farklı madde içermesi sebebiyle diğer bitkilerden üstündür.
5. Sadece 1 dakika içerisinde sindirilir ve sindirime yardımcı olur.
6. Adının içerisinde “buğday” kelimesi geçse de buğdayçimi gluten içermez ve gluten alerjisi/intoleransı olan kişiler tarafından tüketilebilir.

Tüm besleyiciliğini alabilmek için buğdayçimi suyunun boş mideye, herhangi birşey yemeden 1 saat önce alınması tavsiye edilmektedir. Vücudunuzdaki toksin oranına göre karşılacağınız yan etkiler ise detoksifikasyon sürdüğü sürece olabilecek baş ağrısı ve bağırsak hareketlenmesidir. Bunun dışındaki tek yan etki alacağınız yoğun enerjiyi harcamayı düşünmek olacaktır.

Buğdayçimi ile ilgili bir sonraki yazımızda yetiştirme ve suyunu elde etme metodlarını anlatmaya çalışacağız.

Zindelikler...