31 Ocak 2017 Salı

TEDAViYE BAŞLAMADAN SORULACAK 5 SORU VE PROAKTiF OLMAK



Kişiye Yönelik Meme Kanseri Tedavisi Söz Konusu Olunca Daha Azı Daha Fazlası mı?

Meme kanseri tedavisi kişiye yönelik bir tedavi olmaya doğru giderken tüm hastaların aynı tedaviye ihtiyaç duymadığını görüyoruz. Eğer meme kanseri hastasıysanız hem kısa ve uzun dönemli bazı yan etkilerden kurtulabilir hem de tedaviden yüksek bir kazanç sağlamanız mümkün olabilir. İşe bu beş soruyu sorarak başlayabilirsiniz.

1. Hangi tip bir tümörle karşılaştım?

Bütün meme kanserleri aynı değildir. Araştırmalar meme kanserinin birçok alt kategoriye ayrıldığını göstermiştir. Her meme kanseri türünün tedavisinde farklı yollar izlenebildiği için tümör tipini bilmek ve nasıl tedavi edileceğini sormak önemlidir.

2. Hangi tür operasyonlar için bir aday olarak görünüyorum?

Size uygulanabilecek operasyon ve rekonstrüksiyon tiplerinin seçimi tümör boyutu, vücut yapınız ve meme boyutunuz gibi birçok faktöre bağlıdır. Tüm bunları açık açık doktorunuzla konuşmanız gereklidir. Sizin bu yaklaşımınız onların sizin ihtiyaç ve beklentilerinize göre koordine olmasını sağlayabilir.

3. Kemoterapiye ihtiyacım olup olmadığı nasıl anlaşılır?

20 yıl öncesi pek çok meme kanseri hastasının tedavi sürecinde kemoterapi bulunuyordu. Günümüzde ise tüm hastaların kemoterapiye ihtiyacı olmadığı biliniyor. Bazı vakalarda tümör gen araştırmaları hangi hastaların kemoterapi uygulanmasa bile düşük bir nüksetme riski altında olduğunu göstermektedir. Bunun anlamı bazı hastaların kemoterapiden ve yan etkilerinden kurtulabilme şanslarının bulunduğudur.

4. Anti-östrojen hapları nüksetme riskimi düşürürmü?

Sorunun cevabı meme kanseri tipinize bağlıdır. Bazı hastalarda meme kanseri büyüyüp yayılmak için östrojene bağımlıdır ve bu hastalar bünyede östrojeni bloke edebilen ilaçlardan fayda sağlayabilirler. Doktorunuzla bu tip ilaçların tedavi sürecinizde olma olasılığını konuşabilirsiniz.

5. Cerrahi müdahale sonrası radyoterapiye ihtiyacım varmı?

Birçok hasta için cerrahi sonrası radyasyon, meme bölgesinde kanserin nüksetme riskini azaltmakta olsa da radyasyon tedavisinin uygulaması birçok faktöre bağlıdır. Bu faktörler arasında meme kanserinin tipi, cerrahi müdahalenin şekli ve kapsadığı alan ile kanserin evresi sayılabilir. Günümüzde radyoterapi ihtiyacı olan hastalar için daha fazla opsiyon bulunmaktadır. Bazı durumlarda daha kısa aralıklarla uygulanan daha düşük dozların geçmişte uygulanan yoğun dozlar ile aynı faydaları sağladığı görülmüştür. Bazen de cerrahi müdahale anında uygulanan güvenli ve etkili radyoterapi sonrasında ek bir radyasyon tedavisine ihtiyaç duyulmayabilir.

Kişiye yönelik meme kanseri tedavisinin hayatı iyileştirdiği çok açıktır ama sizin bu faydaları görmek için proaktif olmanız, yani başkalarından etkilenmek yerine olasılıkları planlamaktan yola çıkarak sonucu etkileyebilmeniz önemlidir. Soru sormaktan korkmayınız ve hastalığınız hakkında mümkün olduğunca fazla şey öğrenmeye çalışınız.

Kaynak: Cleveland Clinic Breast Cancer

15 Ağustos 2014 Cuma

iMMÜNOTERAPi HAKKINDA BiLDiKLERiMiZ & BiLMEDiKLERiMiZ -3-


Şubat ayı içerisinde New York Memorial Sloan Kettering Cancer Center bilim insanları yayınladıkları araştırma sonuçlarında 16 nüksetme yaşamış lenfoblastik akut lösemi (ALL) hastasından 14'ünün deneysel immünoterapi tedavisine cevap verdiğini açıklamıştır. Takip eden yakın bir zaman içerinde de FDA tarafından CTL09 adındaki deneysel kanser immünoterapisine pediatrik ve yetişkin ALL hastaları için onay verilmiştir.
Kanserde immünoterapinin belirgin başarı potansiyelini milyonların duymasını sağlayan ise 18 Haziran tarihinde American Association for Cancer Research (AACR), Time magazine, the Mayo Clinic Cancer Center, ve the Cancer Research Institute tarfından organize edilen ve “The Promise of Immunotherapy,” adını taşıyan Twitter organizasyonu olmuştur.
İmmünoterapinin bu kadar heyecan yaratmasının altında yatan nedenlerden biri bazı hastalarda oldukça uzun dönemli ve dramatik etkiler yaratabildiğinin görülmesidir. Bunların içerisinde ilk dozunu 5 yıl önce almış ve iyileşmiş olan metastatik bir melanom hastası da bulunmaktadır ve FDA tarafından onay verilmiş bir immünoterapi ilacı olan “ipilimumab”(Ticari adı: Yervoy) kullanmaktadır. “Kontrolnoktası inhibitörü” adı verilen bu immünoterapi ilaçlarının çalışma prensibi ise T-Hücreleri adı verilen bağışıklık sistemi hücrelerindeki frenlemeleri kaldırması ve doğal yoldan bu hücrelerin kanser hücrelerine saldırmasını sağlamaktır.
Eylül ayı ortalarında yayımlanması planlanan the AACR Cancer Progress Report 2014’ de T-hücre frenlemelerini hedefleyen deneysel birçok immünoterapi ilacı hakkında daha bilgi verilecektir. Bunların arasında FDA tarafından incelenmekte olan “pembrolizumab” metastatik melanom ve Temmuz ayında Japonya’ da onay alan “nivolumab “ ise unresektabl melanom tedavisine odaklı olarak bulunmaktadır. Non-small hücre akciğer kanseri ve nonhodgkin lenfoma’yı da kapsayan diğer yeni umut verici sonuçlar ise “Tumor Immunology and Immunotherapy: A New Chapter” adı verilmiş olan AACR özel konferansında 1-4 Aralık tarihleri arasında Florida, Orlando’ da açıklanacaktır.
Zindelikler Dileriz...

11 Ağustos 2014 Pazartesi

iMMÜNOTERAPi HAKKINDA BiLDiKLERiMiZ & BiLMEDiKLERiMiZ -2-



Nesiller boyunca kanser tedavisinin dayanakları cerrahi müdahale, kemoterapi ve radyoterapi olmuştur. Kemoterapi ve radyasyon sağlıklı dokularda da hasar yaratan tedavi yöntemleri iken, cerrahi müdahale sonrası kanseröz hücreler kalabilmesi de ihtimal dahilindedir. Bilim insanları bu sebepler ile uzun zamandır vücudun kendi savunma mekanizması olan bağışıklık sisteminin kanser hücrelerini bir düşman olarak tanıyarak yok edebilmesine odaklı olarak çalışmaktadırlar. İmmünoterapi olarak bilinen bu klinik yöntem ile bağışıklık sistemi güçlendirilerek hastalık ile sanki bir enfeksiyonmuş gibi savaşarak sağlıklı hücrelerin korunması hedeflenmektedir.

2013 Sonbaharında Seattle Fred Hutchinson Cancer Research Center’ dan onkolog Dr. David Maloney bir lenfoma hastasının kendi T-hücrelerinin genetik programlanması ile oluşturulan immünoterapi ile bağışıklık sistemi hücrelerinin bir kanser savaşçısı olmasını sağlamıştır ve 30 dakika süren bu işlemin total sürecinin haftalar boyu devam ettiği gözlemlenmiştir. Standart tedavilerde kullanılan antikorlar zaman içerisinde vücutta kaybolduğu halde Dr. Maloney’ in hücreleri çoğalmaya devam etmiş ve hastanın yaşamı boyunca geçerliliğini koruyabilecek bir “Yaşayan Terapi” olabileceği sonucuna ulaşılmıştır.

2014 Haziran ayında gerçekleştirilen American Society of Clinical Oncology yıllık toplantısındaki en büyük haberlerden biri immünoterapinin içlerinde böbrek, mesane, akciğer ve melanom’ u da kapsayan farklı kanserlerdeki etkileri olmuştur. Araştırmacıların sunduğu veriler arasında hastalığın en ileri evrelerinde bile yaşam beklentilerinin artabileceği bulunmaktadır.

Günümüzde FDA tarafından onaylı (2011) tek bir modern immüno-onkoloji ilacı bulunmaktadır. 2013 senesinde yapılan bir Bristol-Myers Squibb çalışmasında New York Memorial Sloan-Kettering Cancer Center’ dan Dr. Jedd Wolchok biri onaylı, diğeri deneysel iki immünoterapi ilacının kombinasyonunu 52 melanom hastasında uygulayarak tümörlerin standart tedaviden 3 kat daha hızlı gerileyebileceğini göstermiştir. Dr. Wolchok’ un açıklaması şu şekildedir: “ Tümörü daha iyi tedavi edebilecek yollar bulmak için onyıllarımızı harcadık. Şimdi hastayı tedavi etmeyi öğreniyoruz. Bağışıklık siteminin uzun bir hafızası vardır. Tümör değişebiliyorsa, bağışıklık sistemi de değişerek saldırabilir.”

Yale-New Haven da bulunan Smilow Cancer Hospital Center medikal onkoloji başkanı Yale Cancer Center profesörlerinden Dr. Roy S. Herbst bağışıklık sistemi ile ilgili en güzel dayanağın sürekliliği olduğunu vurgulamaktadır. Kemoterapinin tam tersine, bağışıklık sistemi bizi hasta eden hücreleri tanıyabilmekte, sadece onlara adapte olabilmekte ve yıllar boyu spesifik değişimler sağlayabilmektedir. Fakat Dr. Herbst immünoterapinin bir tam-tedavi olmadığını, standart kanser tedavi programlarının da devam etmesi gerektiğini de belirterek gelecekte standart ve immünoterapi kombinasyonlarının birlikte kullanılacağını açıklamıştır. Tahminlere göre hastaların % 20 kadarı sadece immüno-onkoloji ilaçlarından yarar sağlayabilecekken % 80 kadarı kombinasyonlara yönlendirilecektir.

“Geçmişte doktorlar kanser için ‘tedavi’ kelimesini kullanmakta daha tereddütlü davranmaktaydılar fakat günümüzde immünoterapide sağlanan gelişmeler ile artık bu kelimeyi daha rahat kullanabiliyoruz.” - Dr. Axel Hoos, GlaxoSmithKline İmmüno-Onkoloji Geliştirme Bölüm Başkanı.

Devam edecektir...

10 Ağustos 2014 Pazar

iMMÜNOTERAPi HAKKINDA BiLDiKLERiMiZ & BiLMEDiKLERiMiZ -1-


İmmünoterapinin geçmişi 1890 lara dayanmaktadır. İlk immünoterapik aşı yüzlerce terminal kanser hastası üzerinde daha sonradan adları New York-Presbyterian ve Memorial Sloan-Kettering olacak olan hastanelerde kullanılmış ve dönemin ünlü cerrahlarından Dr. William Coley tarafından keşfedilerek John D. Rockefeller Jr. tarafından fonlanmıştır.

Günümüzde önem verilen ve hastaların hayat beklentilerini ay ya da yıllarca uzatabilen ilaçların milyarlarca dolarlık bir sektör yaratmış olması ve ayrıca bu ilaçlar ile kemoterapinin yan etkilerini azaltan ilaçların da bir o kadarlık sektöre hükmetmesi immünoterapi ilaçlarının geliştirilme işini maalesef daha küçük ölçekli ilaç / biotek firmaları ile üniversitelere yönlendirmiştir. 

İmmünoterapi bütün solid-tümör bazlı kanserlerde potansiyel bir tedavi umududur. Örneğin UCLA nörocerrahi başkan yardımcısı Dr. Linda Liau 2003 senesinden beri Evre 4 beyin tümörlerinde gerileme kaydetmeyi başarmıştır ve 10 yılı aşkın süredir sorunsuz yaşayan hastaları bulunmaktadır. Benzer bir immünoterapötik aşının denemelerine de MD Anderson Cancer Center’ da başlanmıştır.

İmmünoterapinin başarılı olduğu dallardan biri de yetişkin ve çocuk lösemisidir. 2012 senesinde Children's Hospital of Philadelphia’ da 6 yaşında bir kız çocuğunda tüm tedavi yöntemlerinin başarısız olmasını takip eden süreçte deneysel bir aşı kullanılarak tüm bağışıklık sistemi hücreleri yeniden şekillendirilmiş ve yaşam süreci uzatılmıştır.

“Stand Up To Cancer” facebook kurucularından Sean Parker tarafından fonlanan bir immünoloji rüya takımına sahiptir. Birçok üniversitede de maalesef yeterli fona sahip olmayan araştırmalara başlanmıştır ve bu profesörler ile işbirliği bazı firmalar arasında pasif immünoterapi ilacı geliştirme yarışına da yol açmış görünmektedir.

Konuya meme kanseri açısından bakıldığında en güncel gelişme Haziran ayında Mayo Clinic tarafından yürütülen bir analitik araştırmanın açıklanan sonuçlarıdır. Açıklamada meme kanserinin en tehlikeli formlarından olan üçlü negatif ve BRCA1 kaynaklı meme kanserlerinde yeni bir açı yakalandığı belirtilmiştir. Burada “Mayo Kardeşler” in bir yüzyıl öncesinde Dr. Coley’ in destekçileri olduğunu da hatırlamak gerekecektir.

İmmünoterapötik aşıların kemoterapi ya da radyoterapinin yol açtığı ciddiyette yan etkileri bulunmamakta ya da çok hafif oldukları gözlenmektedir. Özellikle gittikçe artan kanıtlar sayesinde bağışıklık sistemi hafızasını yeniden programlamasına bağlı olarak ikincil kanser oluşumu ve nüksetme üzerinde etkili oldukları ve engelleyebildikleri de öngörülmektedir. 

The American Cancer Society’ nin 2014 kanser beklentileri 2013 den yüksektir. Son tahminler her 3 kadından 1’ i ve her 2 erkekten 1’ inin bu hastalık ile tanışabileceği üzerinedir. Kanser artık kalp hastalıklarını geride bırakarak insanlığın 1 numaralı katili haline gelmiştir. American Society of Clinical Oncology’ nin akademik kurumlarda yaptığı anket çalışmalarında ulaştığı çarpıcı sonuçlar sonrası kanser araştırmalarında yeterli fonlamanın bulunmadığı, genç araştırmacıların bu alanı terk ediyor olduğu ve yetenekli klinik personel ile yeterlikli laboaratuvar sayısında azalma oluştuğunun ortaya çıkmış olması bu savaşın kazanılması için artık yeni bir çağın başlaması gerektiğini göstermektedir.

Devam edecektir....

2 Ağustos 2014 Cumartesi

LÖSEMi iLACI MEME KANSERiNiN GERi DÖNÜŞÜNÜ ENGELLEYEBiLiRMi?


DailyMail, 12 Haziran 2014

Kanser, vücut bağışıklık sistemini p110 kod adlı bir enzim üreterek kısıtlayabilmektedir. Bu enzimi baskılayarak bağışıklık sisteminin kanser ile daha efektif bir şekilde savaşabilmesini hedefleyen ilaçlar ise lösemi tedavisinde yaygın olarak kullanılmaktadır çünkü p110 enziminin kendisini en yoğun gösterdiği hücreler beyaz kan hücreleri de dediğimiz lökositlerin kanserojen duruma geçmesidir.

University College London, the Babraham Institute, Cambridge ve Queen Mary University of London araştırmacılarının Genentech, South San Francisco, bilim insanları ile birlikte yaptıkları, Cancer Research UK, the Biotechnology and Biological Sciences Research Council ile the Wellcome Trust tarafından fonlanan Haziran 2014 tarihli araştırmada ise şaşırtıcı olarak lösemi tedavisinde kullanılan ve vücudun bağışıklık sistemini kuvvetlendirmeyi hedefleyen bu ilaçların diğer kanser türlerinde de etkili olabileceği açıklanmıştır.

Laboratuvar ortamında gerçekleştirilen çalışmada aktif p110 enzimi bloke edilen meme kanserinde hayatta kalım oranının iki kat artabildiği, primer meme kanseri tümörünün cerrahi müdahale ile alınmasını takiben meme kanserinin nüksetmesi üzerinde de etkili olarak çok daha az ve küçük boyutta tümör gelişimi izlenebildiği belirtilmiştir. Araştırmacıların yorumu ise enzimin blokesinin bağışıklık sisteminin efektif bir şekilde hafızasını tazelemesine yol açarak kanseri tamamen silebilme üzerine yoğunlaşabilmesi üzerine odaklanmıştır.

Cancer Research UK biliminsanı ve Manchester Cancer Research Centre yöneticisi Prof. Nic Jones ve p110 enzimini 1997 de keşfetmiş olan UCL Cancer Institute’ dan Prof. Bart Vanhaesebroeck yaptıkları açıklamalarda iyi haberin araştırmadaki ilaçların zaten kliniklerde kullanılıyor olmasının hastaların yararına çok hızlı bir gelişime sağlayabileceğini belirterek pankreas kanseri gibi ciddi efektif tedavi ihtiyacı olan pekçok kanser türünde de potansiyel sağlama umudu taşıdıklarını açıklamışlardır.

Zindelikler Dileriz…

19 Temmuz 2014 Cumartesi

JEL TAMOKSiFEN; MEME KANSERiNE KARŞI YAN ETKiSi AZ YENi CEPHANE


The Wahington Post, 15 Temmuz 2014

American Association for Cancer Research tarafından Clinical Cancer Research’ de yayımlanan yeni bir araştırma makalesinde tamoksifen’ in aktif içeriği olan 4-OHT jel formunun östrojene duyarlı DCIS (duktal karsinom in situ) tanılı meme kanseri hastalarının meme cilt yüzeyine uygulanması ile hücre proliferasyonunun oral tablet tamoksifene eşdeğer azaltıldığı ve daha az yan etkiler oluştuğu açıklandı.

Tamoksifenin yan etkileri sıcak basması, vajinal kuruluk, ölümcül olabilecek kan pıhtılaşması ve rahim kanserine kadar ulaşmaktadır. Jel formunun meme cilt dokusunda konsantre olması nedeniyle kan dolaşımına fazla geçmemesi vücudun diğer bölgelerinde maruz kalım oranını minimize ederek özellikle pıhtılaşma ve rahim kanseri risk yükselmesini engelleyebilmektedir.

Araştırma yazarı Northwestern University Feinberg Chicago School of Medicine da cerrahi onolog olan Seema Khan, jel formunun cilde aplikasyonunu takip eden 10 hafta içerisinde meme dokusundaki kanser hücre büyüme markerinde oral tamoksifen ile aynı değerde azalma sağlandığını ve jel formundan hem nüksetme riskini azaltma yönünde hem de hastalıktan ilk korunmayı sağlama yönünde yaralanılabileceğini açıklamıştır.

Araştırma katılımcılarının sayısı arttırılarak çalışmalara devam edilmesi gündemdedir. Araştırmalar için jel formunu geliştiren firma şu an için ticari üretim yapmadığından Dr. Khan çalışmalara benzer bir metabolit olan Endoksifen üzerinden de devam etmektedir.

Zindelikler Dileriz...

18 Temmuz 2014 Cuma

EK CERRAHi MÜDAHALE iLE HER iKi MEMEYi ALDIRMAK YAŞAMI UZATMAYABiLiR


The Time, 17 Temmuz 2014

Minnesota Üniversitesi araştırmacıları meme kanserinin bazı formlarında ekstrem cerrahi müdahalenin hayatta kalım oranlarını değiştirmediğini açıkladılar.

Journal of the National Cancer Institute’ da yayımlanan araştırmada bilim insanları Evre I ve Evre II tanılı hastalarda nüksetmiş kanserlere ait veriler üzerinde bir modelleme geliştirip hayatta kalım beklentilerini hesaplamaya çalıştılar. Araştırmanın amacı bir memesinde kanser tanısı konulan hastalarda diğer memenin cerrahi müdahale ile alınmasının bu ‘meme’ dokusunda kanser tanısının % 90’ a kadar engellenebildiğinin bilinmesine rağmen diğer organlarda nüksetme ve bağlı total hayat beklentisine ait verilerin çok az oluşuna ışık tutmak olarak açıklandı.

Araştırmalar ve modellemelerin sonucunda yapılan açıklamada meme kanseri tanısından sonra diğer memesini cerrahi müdahale ile aldıran kadınlar ile aldırmayanlar arasındaki hayatta kalım farkı tanıdan 20 yıl sonra % 1’ den az olarak açıklandı. Araştırma bulguları aynı zamanda TIME’ ın daha önce hakkında yazmış olduğu metastatik hastalıktan sonra ek bir cerrahi müdahale ile meme ve lenf nodlarını aldıran kadınların sadece kemoterapi alan gruba dahil kadınlardan daha fazla bir hayatta kalım oranına sahip olmadığına ulaşmış olan araştırma ile de örtüşmüş oldu.

Mumbai Tata Memorial Hospital araştırmacıları 2005-2013 yılları arasında ‘metastatik’ hastalık tanısı almış ve 6 kür kemoterapiye cevap vermiş olan 305 kadını ele almışlardı. 173 kadına ek cerrahi müdahale (total ya da kısmi meme + lenf nodu) ve radyoterapi uygulanırken 177 kadın sadece kemoterapi ile sonlandırılmıştı. 2,5 sene sonra yapılan kontrollerde ise beklenenin tersine radyoterapi ve cerrahi müdahale gören grubun riskinin artmış olduğu sonucuna ulaşılmıştı. Bulgular sonrasında doktor ve hastalara hayatı uzatmaya çalışmak için ek bir bıçak altına yatma ve/veya radyasyon terapisi almanın daha fazla komplikasyonlara sebep olacağı hakkında uyarılar yapılmıştı.

İlk paragrafta bahsettiğimiz son araştırma sonrası görüş bildiren diğer araştırmacılardan bazıları ise profilaktik mastektomiyi (iki meme dokusunun da alınması) hayat kalitesi ve zihinsel huzura olan katkıları nedeniyle halen desteklediklerini belirtmişlerdir.

Zindelikler Dileriz…