4 Şubat 2014 Salı

KENDiMiZE KANSER VERiYORUZ



The NewYork Times, 30 Ocak 2014
Rita F. Redberg ve Rebecca Smith-Bindmanjan tarafından yazılan makalenin özetidir.*

Yüksek-doz radyasyon içeren medikal görüntüleme – özellikle CT görüntülemeler – son 20 yıldır hızla tırmanışa geçmiştir. “National Council on Radiation Protection & Measurements” verilerine göre 1980 ile 2006 yılları arasında medikal radyasyona maruz kalma oranı altı kattan fazla artmıştır. Değişik açılardan çekilen X-Işını serilerinden oluşan CT görüntülemelerdeki radyasyon dozu ise standart X-ışını (röntgen) ile oranlandığında 100 ila 1000 kat fazladır.

Radyasyon ile kanser oluşumu arasındaki ilişki zaten bilinmektedir ve tek bir CT görüntülemedeki radyasyon miktarının kanser oluşturabilirliği hakkında epidemiyolojik kanıtlar bulunmaktadır. İngiltere’ de yapılmış bir araştırmada çoklu CT görüntülemeye maruz kalan çocuklarda lösemi ve beyin kanseri oranlarının 3 kat arttığı bulgulanmıştır. Susan G. Komen tarafından fonlanan bir 2011 çalışmasında “Institute of Medicine”, medikal görüntülemedeki radyasyon ile hormonal terapinin meme kanserinin başlıca çevresel nedenlerinden olduğu sonucuna ulaşmış ve kadınlara “gereksiz” CT görüntülemeye maruz kalmamalarını öğütlemiştir.

Bir zamanlar daha nadir kullanılan CT görüntülemeler artık rutin bir hale gelmiştir. Bu büyüme bir çok faktöre bağlıdır; daha erken teşhis amacı, daha yüksek kalitede görüntüleme teknolojisi kullanma, son tüketici olan hastaya yönelik direkt reklamlar ve CT görüntüleme cihazlarının büyük yatırım gerektirmesinin yol açtığı çeşitli finansal beklentiler…

Medikal görüntülemeler nedeniyle hangi oranda kanser artışı olabileceğini bilmek zor olsa da, 2009 yılında “National Cancer Institute” tarafından yapılan tahminlerde 2007 yılında gerçekleşen CT görüntülemelerin maruz kalanlar arasında, yaşam süresince, 29.000 fazla kanser vakası ve 14.500 ölüm vakasına yol açabileceği öngörülmüştür. Son yıllarda gerçekleşen görüntüleme sayısına göre de bu rakamın yüzlerce bine ulaşması makul bir tahmin olmaktadır.

Bu testlerin gereğinden fazla kullanıldığını biliyoruz, fakat doğru kullanıldıklarını varsaysak bile mümkün olan en “güvenli” şekilde yapılmadıklarını biliyoruz. Kural; görüntüleme dozunun ulaşılabilecek akla yatkın en düşük doz olması gerektiğidir. Bu kurallar için belirlenmiş bir yönetmelik olmadığı gibi değişik uygulama merkezleri arasında da dikkate değer önemde farklılıklar görülmektedir. Bir hastanede verilen doz diğer bir hastaneden 50 kat yüksek bile olabilmektedir. Bir NewYork hastanesinde gerçekleştirilen yakın zamanlı bir çalışma hastaların üçte birinin girdikleri tek görüntüleme testinde 5000 adet göğüs röntgenine eşdeğer olan 100 milisievert’ ten fazla kümülatif efektif doz aldıklarını göstermiştir.

Son yıllarda bu konu hakkında bazı gelişmeler de olmuştur. The American College of Radiology ve The American College of Cardiology, doktorların bir test isteminden önce fayda ve zararları hakkında karar verebilmelerine yardımcı olabilmek için “uygunluk kriterleri” yayınlamışlardır. Sigorta şirketleri ise bir “radyoloji yarar yönetimi” oluşturarak görüntüleme onayından önce gerekli olup olmadığını araştırmaktadır ve son araştırmalara göre medikal görüntüleme kullanımlarında bir düşüş yaşanmaktadır.

* (Ç.n.; The NewYork Times tarafından yayımlanan makale kısaltılarak tercüme edilmiş ve yorum eklenmemiştir. Makalenin orijinal haline http://www.nytimes.com/2014/01/31/opinion/we-are-giving-ourselves-cancer.html?smid=fb-share&_r=0 adresinden ulaşılabilirsiniz fakat bu makale doktorlarınızın sizler için en doğru istemlerde bulunduğu hakkında bir şüphe kesinlikle yaratmamalıdır. Bence bu makalede en önemli nokta doktorlarınızın da farkında olamayacağı bir şekilde değişik hastanelerde aynı görüntüleme için farklı dozlar alınabileceğinin farkındalığıdır ve bunu araştırmak gereklidir.)

Zindelikler Dileriz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.