11 Kasım 2013 Pazartesi

BASiTÇE GENLER, DNA VE KANSER

Biyolojik desenlerimizin talimatları kromozomlarımızda bulunmaktadır. Vücudumuz ile ilgili her şey kromozomlarımızdaki genleri oluşturan 'DNA'larımızda (deoksiribonükleik asit) yazılmıştır. Artık araştırmalar ile anlaşılmış gerçekler; bazı genlerimizin bizleri hastalıklara karşı dirençli kılabildiği ama bazılarının da spesifik hastalıklara maruz kalma riskimizi arttırdığıdır. İlaçların işe yaraması, yaramaması ya da yan etki olasılıkları da kromozomlarımızdaki yönetmeliklerde yazılıdır, yani insan genetik kodu sağlık ya da hastalıkların anahtarıdır.

Kanser genlerdeki bir hasarın sonucudur ve nedeni genlerin içerisindeki hücre büyümesini kontrol eden anahtarlamaların çalışmamasıdır. Örneğin; aslında kapalı olması gereken bir büyüme geni kilidi kanserde açıktır ve kanserin gelişimini engelleyici bir genetik anahtarlama bu neden ile çalışmamaktadır. Sonuçta durağan olması gereken hücreler bölünmeye başlar ve tümör oluşur. Bu hasarlı büyüme genlerine de “onkogen” adı verilir.

Hasar üç nedenden dolayı oluşabilir;
* BRCA meme kanseri geni gibi hasarlı bir gen ile doğmuş olabiliriz,
* Sigara dumanı gibi çevresel toksinler genlerimize hasar vermiş olabilir,
* Genlerimizin biz yaşlandıkça eskimesi ve tükenmesi yaşımız ilerledikçe kanser riskini arttırabilir.

Onkogenlerin bir anahtar olduğu bilindiğine göre de kanser ile savaşın kazanılması için gen bazlı koruma ve tedavi üzerine çalışılmasının önemi tartışılmazdır.

Günümüzde teknolojik gelişmelerin yardımı ve “İnsan Genom Projesi” çalışmaları ile araştırmacılar her bir tümörün moleküler özelliklerini tanımlamışlar ve görünüş olarak benzer tümörler arasında bile geniş heterojenik farklar bulunduğunu gözlemlemişlerdir.

Genler, kanserde temel oyuncu konumundadırlar. Her birimizin hücrelerimizdeki hayati merkez olan çekirdekte konumlanmış yaklaşık 25.000 adet genimiz bulunmaktadır. Çekirdekteki DNA çift heliks şeklinde bükümlü bir moleküldür ve A, T, C, G ile belirtilen 4 çift baz ile oluşmuştur. Gendeki bu harfler ile belirtilen sekans RNA (ribonükleik asit) aracılığı ile spesifik bir mesaj göndererek bu mesaja uygun protein üretimini sağlamaktadır. Eğer mesaj hatasız ise protein üretimi de doğru olacaktır. Eğer genlerde bir bozukluk bulunuyor ise mesaj yanlış iletilerek proteinin de üretimi hasarlı gerçekleşecektir.

Son 10 yılın en büyük keşiflerinden biri de bazı özel etkileşimlerin tümör hücresindeki sinyali farklılaştırarak “bağımlılık” adı verilen bir olguyu yaratmasıdır. Bu fenomenin anlamı, bu özel etkileşimlerin sürekliliği bulundukça tümörün yaşayıp kendisini yeniden üretebilme potansiyelinin oluşmasıdır. Bu etkileşimler pek çok şekilde olabilse de büyük çoğunluğunu gen mutasyonları, değiştirici ve kuvvetlendirici etkiler oluşturmaktadır.

Zindelikler Dileriz…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.