BASiTÇE GENLER, DNA VE KANSER
Biyolojik
desenlerimizin talimatları kromozomlarımızda bulunmaktadır. Vücudumuz
ile ilgili her şey kromozomlarımızdaki genleri oluşturan 'DNA'larımızda
(deoksiribonükleik asit) yazılmıştır. Artık araştırmalar ile anlaşılmış
gerçekler; bazı genlerimizin bizleri hastalıklara karşı dirençli
kılabildiği ama bazılarının da spesifik hastalıklara maruz kalma
riskimizi arttırdığıdır. İlaçların işe yaraması, yaramaması ya da yan
etki olasılıkları da kromozomlarımızdaki yönetmeliklerde yazılıdır, yani
insan genetik kodu sağlık ya da hastalıkların anahtarıdır.
Kanser genlerdeki bir hasarın sonucudur ve nedeni genlerin içerisindeki
hücre büyümesini kontrol eden anahtarlamaların çalışmamasıdır. Örneğin;
aslında kapalı olması gereken bir büyüme geni kilidi kanserde açıktır ve
kanserin gelişimini engelleyici bir genetik anahtarlama bu neden ile
çalışmamaktadır. Sonuçta durağan olması gereken hücreler bölünmeye
başlar ve tümör oluşur. Bu hasarlı büyüme genlerine de “onkogen” adı verilir.
Hasar üç nedenden dolayı oluşabilir;
* BRCA meme kanseri geni gibi hasarlı bir gen ile doğmuş olabiliriz,
* Sigara dumanı gibi çevresel toksinler genlerimize hasar vermiş olabilir,
* Genlerimizin biz yaşlandıkça eskimesi ve tükenmesi yaşımız ilerledikçe kanser riskini arttırabilir.
Onkogenlerin bir anahtar olduğu bilindiğine göre de kanser ile savaşın
kazanılması için gen bazlı koruma ve tedavi üzerine çalışılmasının önemi
tartışılmazdır.
Günümüzde teknolojik gelişmelerin yardımı ve
“İnsan Genom Projesi” çalışmaları ile araştırmacılar her bir tümörün
moleküler özelliklerini tanımlamışlar ve görünüş olarak benzer tümörler
arasında bile geniş heterojenik farklar bulunduğunu gözlemlemişlerdir.
Genler, kanserde temel oyuncu konumundadırlar. Her birimizin
hücrelerimizdeki hayati merkez olan çekirdekte konumlanmış yaklaşık
25.000 adet genimiz bulunmaktadır. Çekirdekteki DNA çift heliks şeklinde
bükümlü bir moleküldür ve A, T, C, G ile belirtilen 4 çift baz ile
oluşmuştur. Gendeki bu harfler ile belirtilen sekans RNA (ribonükleik
asit) aracılığı ile spesifik bir mesaj göndererek bu mesaja uygun
protein üretimini sağlamaktadır. Eğer mesaj hatasız ise protein üretimi
de doğru olacaktır. Eğer genlerde bir bozukluk bulunuyor ise mesaj
yanlış iletilerek proteinin de üretimi hasarlı gerçekleşecektir.
Son 10 yılın en büyük keşiflerinden biri de bazı özel etkileşimlerin
tümör hücresindeki sinyali farklılaştırarak “bağımlılık” adı verilen bir
olguyu yaratmasıdır. Bu fenomenin anlamı, bu özel etkileşimlerin
sürekliliği bulundukça tümörün yaşayıp kendisini yeniden üretebilme
potansiyelinin oluşmasıdır. Bu etkileşimler pek çok şekilde olabilse de
büyük çoğunluğunu gen mutasyonları, değiştirici ve kuvvetlendirici
etkiler oluşturmaktadır.
Zindelikler Dileriz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.