6 Haziran 2014 Cuma
MEME KANSERi VE SAĞLAM KEMiKLERE ULAŞMANIN DOĞRU YOLLARI
Meme kanseri tedavisi ve/veya menopoz sonrası sağlık kaygılarının başında osteoporoz gelmektedir.
Osteopeni (kemik yoğunluğu azalması) ve osteoporoz ölçümleri için klasik metod DEXA Scan olarak adlandırılan bir x-ray taramasıdır ve kemik densitesi ile mineralizasyon ölçümünde kullanılır.
Fakat, kemik yoğunluğu kesinlikle kemik “sağlamlığı” anlamına gelmemektedir ve bifosfonatlar diye adlandırılan ilaçların çoğu zaman işe yaramamasının nedeni de budur.
Kemikler kollajen matrix formunda minerallerden oluşmaktadır. Mineraller sağlamlık ve yoğunluk sağlarken kollajen kemiklere esneklik vermektedir. Esnekliğin olmadığı durumlarda yoğunluğu ne olursa olsun kemiklerin kırılganlık riski yükselmektedir.
Bazı ilaçlar birçok mineral oluşumları ile kemikleri yoğun (gibi) göstermekte fakat gerçekte bu ilaçları kullanan kişilerde de kemik çatlama ve kırılmaları yaşanmaktadır.
En yüksek kalsiyum tüketimi olan ABD, Kanada ve İskandinav ülkelerinde en yüksek osteoporoz oranları ölçülmüş ve “Kalsiyum Paradoksu” olarak adlandırılan tablo ortaya çıkmıştır. Bunun nedeni ulusal bilgi ve kuralların yanlış kemik mineralizasyon teorileri üzerine kurulmuş olmasıdır.
Kalsiyumun yanlış formunun bizlere (reklamlarda çocuklar da kullanılarak) işe yarıyor gibi gösterildiği hakkında daha önce çeşitli bilgiler paylaşmış olduğumuzdan dolayı bu yazıda kalsiyumun doğru adreslenmesi üzerine odaklanmaya çalışacağız. Sadece şunu belirtelim; bu yanlış ve kötü formdaki kalsiyumu kullanan nano-bakteriler bulunmaktadır ve bu bakteriler oluşturdukları kalsiyumfosfat kabukları ile vücudun bağışıklık sistemine karşı bile koruma sağlayabilmektedirler.
Vücudun kalsiyumu ihtiyaç duyulan bölgelere yönlendirebilmesi ve olmaması gereken yerde biriktirmemesinin başlıca destekçileriden biri K vitaminidir.
K (özellikle K2) vitamini kalsiyumu iskelet sisteminize yönlendirerek arterleriniz, eklem yerleriniz ve organlarınızda birikmesini engeller. K2 vitamini ile aktive olan osteoblastlar (olgunlaşmamış kemik hücresi) tarafından üretilen “osteokalsin” proteini, kalsiyumun kemik matriksinize bağlanabilmesi için gereklidir ve aynı zamanda kalsiyumun arterlerimizde birikmesini de engeller. Diğer bir deyiş ile “K2 vitamini desteği olmayan kalsiyum sizin için değil size karşı çalışır.” Kemikler yerine koroner arterlere yönelen kalsiyum damar tıkanıklığı ve kalp hastalıklarının başlıca nedenidir ve K2 vitamini kalsiyumun arterlerde “mobil” halde kalmasının ve kemik kütlesine yapışmasının en büyük destekçisidir.
O halde sağlam kemikler nasıl oluşturulabilirler? Sorunun cevabı “Ağırlık egzersizi ve sadece bitkilerden elde edilen mineraller yolu ile” dir. Örneğin; 150 gr. yeşil bezelye kalsiyumun kemiklerde kalması için gerekli K vitaminin % 44’ ünü içerir. Sahip olduğu protein kalitesi ise artık bir kısım ticari markaların bile yönlenmesine neden olacak kadar yüksektir. Bunun dışında tüm yeşil yapraklı sebzeler, turunçgiller, keçi boynuzu ve buğdayçimi başlıca sayılabilecekler arasındadır.
Kemiklerde sadece kalsiyuma odaklanmak ise düşülen yanılgılardan birisidir. Kalsiyumun kemikler tarafından kullanılabilecek forma enzimatik olarak dönüşebilmesi için silis ve magnezyum gereklidir. Dolmalık biberler, salatalık, domates gibi sebzeler ile at kuyruğu, ısırganotu, yulaf sapı ve alfaalfa gibi önemli birtakım bitkilerdeki silis ve organik kakao’ da bulunabilecek magnezyum “doğru formda” kalsiyum kadar önemlidir.
Silis konusunda ek bilgi edinmek isteyenlerin altta bulunan linkler ile diğer bir blog sayfamızdaki yazıları okumalarını tavsiye edebiliriz;
http://rawfoodbeslenme.blogspot.com.tr/2013/11/elementlerin-teorisi-2-silikon.html
http://rawfoodbeslenme.blogspot.com.tr/2013/12/elementlerin-teorisi-2-silikon-bolum-2.html
Mandıra ürünleri ve soyanın yan etkileri/dezavantajlarını barındırmayan kalsiyum formları kullanmanız dileği ile zindelikler dileriz…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.